Aynalı Pasaj… Arzu toplumunda doğalaşmak… – Ahmet Tulgar
Ahmet Tulgar
Evrim bilgisini içselleştirmiş bir yaşama saygısı sayesinde ideolojik insanlık kibrini terk ederek, türler arasındaki mütevazı yerimizi almak ve bütün canlılıkla, bütün canlılık için ortaklaşmacı bir sevgiyle üretmek, yaşamaktır doğalaşma. Gerçeği kavramaktır. Doğalaşmış mütevazı insanlığın kuracağı arzu toplumu komünizmi, bir düzen değil, bir yaşama biçimi olacaktır, bir yaşama sevinci…
Evet, uygarlıktan, (bu haliyle uygarlıktan) vazgeçme zamanı geliyor insanlık için. Kurtuluşu, çözümü (o haliyle, bir zamanlar kurulduğu, yaşandığı haliyle) sosyalizmde, sosyalizmle arayabilecek durumu geçtik artık. Kapitalizmin (ve özellikle son 40 yılın neoliberal ekonomi politikasının) insanlığı ve tüm canlılığı getirdiği eşik burası işte. Artık sadece bir sistem değişikliği, sadece bir zihniyet değişikliği, sadece bir üretim tarzı ve mülkiyet biçimi değişikliği ile olacak şey değildir hayatı kurtarmak, yeryüzünü kurtarmak. Hepsinde, bütün bu alanlarda birden, birbiriyle eşgüdümlü bir değişiklik, uygarlık denilen durumdan radikal bir kopma gerekiyor… Artık adına ne diyeceksek olacak olanın…
Arzu toplumu…
Bütün bir uygarlık, kurumların ve egemenlerin, topyekûn sınıflı sömürü toplumunun, insanın arzularına ket vurduğu, arzularını bastırdığı, arzularını bu düzenin işine geldiği gibi biçimlendirdiği disipliner, tahakkümcü bir durumdur. Uygarlık durumunda, iyi, güzel, faydalı ne yapılmışsa, ne ortaya çıkmışsa, bunlar, uygarlık düzeniyle mücadelede, uygarlık düzenine karşı, uygarlık düzenine rağmen olmuştur. Arzu toplumunda, insanlık kurumların neferi değil, arzularının serserisi olacaktır.
Komünizm…
Marx’ın ihtişamlı formülü gerçekleşecek, gerçekleştirilecektir: “Herkes yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre…” Bugünkü uygarlık durumundan kopulduğunda, ekolojik ve ortaklaşmacı bir üretim biçimi ve sömürüye mahal vermeyecek bir mülkiyet ilişkisi sayesinde, doğa, canlılığın bütün ihtiyaçlarına cevap verecektir.
Tevazu…
Uygarlık, büyük oranda suni ihtiyaçların karşılanması üzerine kurulmuş, karşılamak için tahammül edilen, karşılamanın uygar olmak sanıldığı bir suni ihtiyaç üretme ve karşılama düzeneğidir. Oysa mutluluk ve özgürlük, tevazu ile mümkündür. İhtiyaçların büyük kısmının suniliğinin ve (egemenler tarafından) dayatılmış, öğretilmiş olduğunun farkına varmak, tevazu toplumunun yolunu açacaktır. Uygarlık, doğanın alternatifi ya da rakibi olamaz. Evrimdeki ihtişamın, doğadaki durmaksızın, parlamalarla hareket eden canlılığın yanında, uygarlık durumu karanlık bir cenderedir.
Doğalaşma…
Evrim bilgisini içselleştirmiş bir yaşam saygısı sayesinde ideolojik insanlık kibrini terk ederek, türler arasındaki mütevazı yerimizi almak ve bütün canlılıkla, bütün canlılık için ortaklaşmacı bir sevgi ve hayranlıkla üretmek, yaşamaktır doğalaşma. Gerçeği kavramaktır.
Doğalaşmış mütevazı insanlığın kuracağı arzu toplumu komünizmi, bir düzen değil, bir yaşama biçimi olacaktır, bir yaşama sevinci…
İklim ısınması ve final oyunu
Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung’un geçen Salı günkü nüshasında Birleşik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi için uluslararası bir çalışma grubunun kaleme aldığı bir bildirinin haberleştirilmiş halini okudum. Bildirinin yazarı uzman biliminsanları iklim değişikliğinde (yeryüzünün ısınması) olabilecek en kötü gelişmelerin hesaba katılmadığı projeksiyonlarda bile, en iyi olasılıkla 2100 yılına kadar dünyada ısının 2,1 ile 3,9 derece yükseleceğini söylüyorlar.
İklim-Final oyunu: İklim Değişikliğinin Felaket Senaryolarının Araştırılması başlığı altında yeryüzü ısınmasının mümkün, olası en kötü sonuçlarının daha fazla araştırılması ve daha kapsamlı bir risk yönetimine yönelinmesini savunan biliminsanlarına göre dünya, iklim değişikliğinin finaline hazırlanmalı. İnsanlık (ben canlılık diyorum) ölebilir.
Peki, dünyanın ortalama 3 derece ısınması durumunda ilk ne olacak?
Wageningen Üniversitesi İklim Araştırmaları uzmanı Niklas Höhne’ye göre ısının yıllık ortalamasının 29 derece olduğu ve bugün dünyada 30 milyon insanın yaşadığı aşırı sıcak bölgeler genişleyecek ve bu bölgelerde yaşayan insan sayısı 2070’de iki milyar olacak.
Bildiriyi yazanlardan Nanjing Üniversitesi mensubu Chi Xu’nun dediğine göre, bu genişleme sonucu oluşacak aşırı sıcak bölgeler iki atom gücü olan devletin topraklarını ve 7 yüksek güvenlikli laboratuvarı da içeriyor. Bu laboratuvarlarda en tehlikeli hastalıklara sebep olan virüsler bulunuyor. Bu da bir felaket olacak.
Sıcaklıktan ötürü yaşanamaz hale gelen bölgelerin genişlemesiyle mülteci krizi, toplumsal çatışmalar ve uluslararası çelişkiler artacak, yükselecek.
Bunlar ısıdaki yaklaşık 3 derecelik bir artışın sebep olacağı ilk olası felaketler.
Bir de devrilme noktası olayı var. Aynı, masanın kenarında yavaş yavaş itilen bir fincanın, bir noktaya kadar masadan yere düşmemesi, ancak belli bir noktaya geldiğinde devrilmesi, düşmesi gibi. Mesela 3 derecelik bir artışta buzullarda süren erime bu aşamaya (noktaya) gelmiş ve artık durdurulamaz olacak.
Bu devrilme noktasına biyolojik çeşitlilikten ekonomiye birçok farklı alanda da ulaşılacak ve felaketler birbirini tetikleyecek.
Bu final senaryolarının nereye kadar, ne ölçüde kamuoyuna açıklanması gerektiği konusunda biliminsanları farklı görüşlerde. Bazıları, en kötü senaryonun gerçekleşmesi durumunda ne yapılabileceği henüz bilinmediği için, açıklanmaması görüşünde. Bazıları ise eldeki sonuç ve tahminlerin kamuoyuyla paylaşılması taraftarı.
Biliminsanları bile olası felaketleri kamuoyuna açıklamakta tereddüt ettiğine göre, devletler insanlıktan neler saklıyordur acaba? Bu da düşünülmeli…
Avusturyalı fizikçi Victor Franz Hess
Fiziğin şahane tarihinden…
1912 yılında bugün, fizik biliminde çok önemli bir keşif gerçekleşti. Avusturyalı fizikçi Victor Franz Hess, kendisinin hassaslaştırdığı cihazıyla bir balona bindi, hayatını tehlikeye atarak 7 kez yükseldi ve o sırada henüz nitelikleri araştırılamamış bir ışının (ışımanın) uzaydan atmosfere girdiğini kanıtladı. O güne kadar, radyasyonun (iyonizasyon seviyesinin) dünyadan uzaklaştıkça azaldığı düşünülüyordu. Oysa bu, belli bir mesafeye kadar böyleydi, 1 kilometreye kadar yükselirken azalan radyasyon (iyonizasyon seviyesi), sonrasında artıyor ve beş kilometrede deniz seviyesindekinin iki katına çıkıyordu. Victor Franz Hess, böylece ışımanın uzaydan dünyaya geldiğini, nüfûz ettiğini keşfetmiş oldu. Birkaç yıl içinde kozmik ışıma adı verilen bu gerçek, fizik alanında kabul edildi, tanındı. Bugün temel parçacık fiziği ile beraber nötrinoları ve karanlık maddeyi araştıran astro parçacık fiziği bu keşif sayesinde gelişti.
Fizik, bize kozmik ışımanın parıltısında, evrendeki yerimizi işaret eder ve bize canlılığın evrimsel kıymetini, insanlığın edinmesi gereken bilimselleşmiş tevazuyu öğretir.