Sorting by

×
ÇevreDünyaGüncel

“Savaş, iklim krizini gölgede bırakmasın”

Dünya Bankası, iklim ve kalkınma arasındaki bağlantıların ilk kez araştırıldığı öncü çalışma niteliğindeki Ülke İklim ve Kalkınma Raporları (CCDR) dizisinin ilkini, bugün Türkiye için açıklıyor. Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Anna Bjerde ve Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Auguste Kouame, raporun sunumu öncesinde DÜNYA’ya özel bir makale kaleme aldı.

Her gün alarm zilleri çalıyor: gezegenimizin en soğuk yeri olan Antarktika’da yaşanan sarsıcı ısı dalgaları; Hindistan’da hayatı tehdit eden ve tarım ürünlerine zarar veren sıcaklıklar; Afrika’daki ölümcül siklonlar ve kuraklık acil durumları; Kuzey Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan şiddetli kar fırtınaları ve Orta Doğu’da kıyamet günü andıran kum fırtınaları.

Türkiye’de, İstanbul bu kış şiddetli tipi ve fırtınalar şehri vurdu. Geçtiğimiz yıl ise Karadeniz bölgesinde yaşanan seller 80’den fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açtı yüzlerce ev, köprü ve diğer altyapı tesislerini tahrip etti. Ülkede bugüne kadar yaşananların en kötüsü olan orman yangınları, kıyı bölgelerinde yıllık ortalamadan sekiz kat daha büyük orman alanını yakarak, insanların hayatlarını kaybetmelerine ve yerleşim alanlarının tahliye edilmesine yol açtı. Artan deniz suyu sıcaklıkları sebebiyle denizlerde patlak veren ve şimdiye kadar yaşananların en büyüğü olduğuna inanılan müsilaj (deniz salyası) salgını balıkçılık sektörüne zarar verdi ve hayati önem taşıyan deniz taşımacılığı güzergahlarını tehdit etti. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na (AFAD) göre, 2021 yılında Türkiye’de 107 sel, 66 orman yangını, 16 kar fırtınası ve 39 heyelan olayı yaşandı.

Bu doğal afetler, iklim değişikliğinin küresel bir acil durum olduğunun ve Türkiye’deki ve dünyadaki insanlar için yarattığı giderek büyüyen tehditle mücadele etmek için hem ulusal hem de küresel düzeyde acil önlem alınması gerektiğinin ciddi birer hatırlatıcısıdır.

Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın Türkiye tarafından onaylanması ve 2053 yılına kadar karbon emisyonlarını yok etme hedefine ulaşma taahhüdü, küresel bir tehditle mücadele etmek için ulusal ve yerel düzeylerdeki eylemi hızlandırma bakımından memnuniyetle karşılanan bir kararlılık göstergesidir. Türkiye’nin iklim değişikliğine neden olan zararlı emisyonları azaltmaya ve daha dayanıklı ve daha yeşil bir geleceğe uyum sağlamaya yönelik daha iddialı planlar benimseme taahhüdünün ayrıntılarını öğrenmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.

Bizler Dünya Bankası Grubu’nda alarm zillerini duyuyoruz ve İklim Değişikliği Eylem Planımızda ayrıntılı olarak açıklandığı şekilde, güçlü önlemlerin uygulanmasında Türkiye’yi ve diğer gelişmekte olan ülkeleri desteklemek için harekete geçtik. Çalışmalarımıza rehberlik edecek güçlü bir analitik temel oluşturmak amacıyla, bir yandan ekonomik büyümeyi ve yoksullukla mücadeleyi desteklerken diğer yandan karbon emisyonlarını azaltmak ve dayanıklılığı sağlamak için öncelikli eylemleri belirlemek amacıyla, iklim ve kalkınma arasındaki bağlantıların ilk kez araştırıldığı öncü niteliğinde bir ülkeye özgü rapor dizisi hazırlamaya başladık. Ülke İklim ve Kalkınma Raporlarının (CCDR) birincisi Türkiye’yi kapsıyor ve başka birçok ülkeye ilişkin raporlar da yakında yayınlanacaktır.
Türkiye Ülke İklim ve Kalkınma Raporu, kalkınma hedefl erini iklim değişikliği konusunda son dönemde yaptığı taahhütlerle uyumlu hale getirmesi için ülkenin önünde bulunan benzersiz fırsatları ve ödünleşimleri derinlemesine bir şekilde incelemektedir. Rapor bir bütün olarak değerli bir kaynak oluştursa da, azaltma, uyum ve dayanıklılığı bir araya getiren ve fizibiliteyi, sosyal ve insani boyutları, maliyetleri ve faydaları dikkate alan açıklayıcı bir strateji içermesini çok önemli buluyoruz. Strateji, özel sektörde uyum çabalarının desteklenmesine ve kritik kamu varlıklarında ve hizmetlerinde, tarım sistemlerinde ve arazi kullanımında dayanıklılığı ve finansal dayanıklılığı arttırmanın yollarına öncelik vermektedir. Türkiye için böyle bir yol, elektrik sektörünün derin bir şekilde karbonsuzlaştırılmasını, bina ve ulaştırma sektörlerinde enerji verimliliği ve elektrifikasyonu, sanayi ve tarımda karbon emisyonlarının azaltılmasını içeriyor. Bunlar, dünyanın en fazla karbon salımına sahip 17’nci ülkesi olarak Türkiye’nin bu gidişatı tersine çevirmek ve 2053 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdünü yerine getirmek için yapması gereken önemli değişiklikler arasında yer almaktadır.

Özel sektörün bu maliyetin yarısını üstleneceğini tahmin ediyoruz. Ayrıca, bu ilave yatırımlar Türkiye ekonomisinin büyüklüğüne göre oldukça küçüktür. Ancak yaratabilecekleri faydalar devasa ölçektedir; hesaplamalarımıza göre 2040 yılına kadar 146 milyar dolarlık net tasarruf sağlayacaktır. Faydalar, büyük ölçüde yakıt ithalatındaki azalmalardan ve hava kirliliğinin azalması sonucunda elde edilecek sağlık faydalarından kaynaklanacak ve enerji güvenliğinin arttırılmasına ve enerji harcamalarının düşürülmesine katkıda bulunacaktır.

Böylesine büyük bir dönüşüm, özellikle Türkiye’nin koruması gereken insanlar bakımından kolay olmayacaktır. Yeni ‘yeşil’ işler yaratılacak olsa da, çelik, çimento, alüminyum, kömür, imalat, tekstil ve tarımsal gıda dahil olmak üzere çok sayıda sektörde çalışan işçilerin karbonsuzlaştırmadan etkilenmesi muhtemeldir. İşte bu nedenle, iklim değişikliği konusundaki çalışmalarımızın ayrılmaz bir parçası olarak “Adil Dönüşüm” programının uygulanması gerekmektedir.

Örneğin, bu program, yeşil dönüşümden olumsuz etkilenebilecek işçileri ve toplulukları piyasa ihtiyaçlarına yönelik tasarlanan mesleki eğitimler yoluyla destekleyecektir. Ayrıca, girişimcilik yeteneklerinin geliştirilmesini ve küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından daha yeşil teknolojilerin ve uygulamaların benimsenmesini teşvik edecek, kadınların ve gençlerin ekonomiye katılımını ve kapsayıcı finansmanı destekleyecektir.

Ukrayna’daki savaşın Türkiye’nin kapısına kadar dayandığı ve küresel salgının devam ettiği bir ortamda, diğer acil ihtiyaçların iklim değişikliğini ikinci plana atması riski mevcuttur. Ancak hiç harekete geçmemek artık bir seçenek değildir, hayatlar ve geçim kaynakları tehlikededir. Olağanüstü zamanlar, olağanüstü çaba gerektirir; iklimle ilgili alarm zillerini susturacak kitlesel ve küresel bir çaba gerekmektedir.

Türkiye’de Dünya Bankası, ülkenin yeşil dönüşümünün bir parçası olması gereken, çok geniş bir yelpazeye yayılan paydaşlarla birlikte çalışmaya devam etmeyi sabırsızlıkla beklemektedir ve Türk halkının daha dayanıklı ve sürdürülebilir bir ekonomiye ve geleceğe ulaşmasına yardımcı olmak için sağladığımız desteği arttırmaya yönelik finansman, teknik uzmanlık ve kanıta dayalı araştırma ve analitik çalışmalarımızla birlikte bunu gerçekleştirmeye hazırız.