Türkiye’de iktisadi dengeler neden bozuluyor, faiz indirimleri sürerse ne olur?
Merkez Bankası (TCMB) enflasyonu düşürmek için faizlerin de düşürülmesi gerektiğini savunan genel iktisadi anlayışa ters bir modeli uygulamaya çalışıyor. Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, bu modelin sonuçlarının ne olabileceğini ve hükümetin ileriki süreçte ne gibi adımlar atabileceğini BBC Türkçe’ye değerlendirdi.
İktisat kelimesi Osmanlıca’da “dengeli olmak, aşırıya gitmemek” kökeninden geliyor. Bu temel üzerine inşa edilen iktisat bilimi ise toplumdaki kıt kaynakların en etkin şekilde kullanılacağı sağlıklı dengelere ulaşmanın rehberliğini yapıyor.
İçinde bulunduğumuz durum, denenmiş ve etkinliği ispatlanmış iktisat politikalarından uzaklaşmaktan kaynaklanan bir panik durumu. İktisat, çizdiği çerçeve takip edilirse nasıl sonuçlar doğuracağını, test edilen hipotezlerle bizlere sunuyor. Bizler de bu denenmiş ölçülmüş teoriler ışığında değerlendirme yapıyoruz. Şu anda ise o iktisadi çerçeveden ayrılma durumunda yaşanacak ‘dengesizlik ve aşırılıkları’ tecrübe ediyoruz.
İktisadi dengeler neden bozuluyor?
Şu anda döviz piyasasında yaşanan kriz, geleneksel iktisat politikalarını zorlayan bir düşünce yapısının ısrarla uygulanmaya çalışılması sonucunda oluşan paniğin ve öngörü eksikliğinin bir tezahürü.
Yaşanan panik bir yandan döviz talebini artırarak, diğer yandan da yabancı sermaye girişini sınırlayarak döviz fiyatını artırıyor. İçeride uygulanan politikalara olan güvensizliğe bir de ABD Merkez Bankası Fed’in giderek para musluklarını kısması eklenince arz etkisi besleniyor. Çünkü emsallerimiz faiz artırıp Fed kararlarına karşı sermaye çıkışını sınırlamaya çalışırken biz faiz düşürerek TL varlıkların yabancı yatırımcı gözündeki cazibesini daha da fazla azaltmış oluyoruz.
Güvensizliğin nedeni ne?
Temel iktisadi prensipler, enflasyon beklentilerinin artması durumunda, fiyat istikrarından sorumlu olan Merkez Bankası’nın politika faizini artırması gerektiğini söyler. Çünkü politika faizinin artması borçlanma maliyetini artırır. Daha az borç, daha az harcama ve daha az talep anlamına geldiğinden fiyatlar üzerindeki artış baskısı azalır.
İlave olarak, ithal ara malına dayalı bir üretim yapınız varsa, faiz artışı TL’yi değerlendirerek kur üzerinden gelen enflasyonist baskıları azaltır. Tüm dünya merkez bankalarınca benimsenmiş olan uygulama budur. Kredibilitesi olan bir merkez bankası daha az faiz artışı ile de enflasyonu kontrol edebilir. Ama günün sonunda faiz artırmadan ve gerekli sabrı göstermeden enflasyonu düşürmüş bir merkez bankası yoktur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Durum böyle iken TCMB Eylül ayından beri enflasyonu düşürmek için faizlerin de düşürülmesi gerektiğini ve bu şekilde cari fazlaya geçerek enflasyonist baskıları bertaraf edeceğini savunan, iktisadi anlayışa ters bir modeli uygulamaya çalışıyor. Cari açığın makul seviyelere inmesine kimsenin itiraz olmaz. Ancak bunun yolu para politikası değildir. Ortaya konulan bu yeni modelin iktisat yazınında karşılığı yoktur.
Son 10 yıllık döneme baktığımızda hükümetin enflasyon pahasına düşük faiz tercihinin farklı ekonomik modellerle uygulamaya konulmaya çalışıldığını ancak bu modellerin hiçbirinin uzun ömürlü olmadığını, bir noktada patlayınca terk edilerek yeni bir model arandığını gözlemliyoruz. Tahminim bu modelin de iktisat yazınında karşılığı olmayan diğer modeller gibi bir kenara bırakılacağıdır. O nedenle ‘Model neden çalışmaz?’ sorusundan ziyade etkileri ne olur sorusuna odaklanmak daha anlamlı olabilir.