Gıda enflasyonu karşısında iktidarın iktidarsızlığının 4 sebebi
Domatesi üretip vatandaşının evine sağlıklı ve uygun fiyata ulaştıramayan bir hükümet eğitim reformunu başarabilir mi!
Yine kış geldi ve iktidar gıda fiyatlarındaki önlenemeyen artışı fark etti. Her kış böyle oluyor. Gıda ürünlerine fahiş zamlar gelince iktidar celalleniyor. Marketlere soruşturmalar açılıyor, patates-soğan depoları basılıyor. Sonuç? Sıfır. Yaza doğru taze mahsul market raflarını, pazar tezgahlarını doldurunca fiyatlar biraz gevşiyor ve gıda enflasyonu unutuluyor. Ertesi kışa kadar…
Bu kış da gıdaya fahiş zamlar yapıldı. Ayçicek yağına yüzde 60, süt ürünlerine yüzde 20’den fazla zam geldi… Vatandaşın homurtusu Saray’dan duyuldu. Sabah’ın haberine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yağ, bakliyat, sebze ve meyvede fiyatlar öncelikli meselemiz. Vatandaşın gıda ürünlerini daha ucuza tüketmesi lazım” diyerek fiyatların düşürülmesi talimatı verdi.
Bu yılın kurbanı Anamurlu muzcular. Marketlere ve Anamurlu muzculara soruşturma açıldı, cezalar kesildi…
Fiyatlar düşecek mi? Tabii ki hayır çünkü sorunlar birkaç soruşturmayla çözülemeyecek kadar derinde. Klasik tabiriyle “yapısal”. Ve aslında iktidar da bunu biliyor… Nereden mi?
2014 yılında hükümet bünyesinde meşhur “Gıda Komitesi” kurulmuştu. (Tam adı Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi.) Amaç, gıda enflasyonuna yol açan yapısal sorunları tespit etmek ve çözmekti. Komitenin sekretarya görevi Tarım Bakanlığı’na verildi. Ama Tarım Bakanlığı topu taca attı. Doğru düzgün hiçbir çalışma yapılmadı.
Sorunun çözümsüz kaldığı görülünce 2016’da dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, Başbakan Binali Yıldırım’ı ikna ederek Gıda Komitesi sekreteryasını Merkez Bankasına aldılar. Komite, gıda enflasyonunun önüne geçmek için atılması gereken 5 adım belirledi. Bugün hâlâ Merkez Bankası’nın sitesinde duran o önlemler şöyleydi:
Yaş meyve ve sebzede lojistik süreçlerini iyileştirerek bu ürünlerdeki fire oranlarını azaltmak ve nihai tüketime sunulan ürün arzını arttırmak.
Lisanslı depoculuk sistemini geliştirerek uzun süre saklanabilen ve standardize edilebilen tarım ürünlerinin depolanmasına ve derin bir piyasada ticaretine imkân vermek.
Tedarik zincirinde pazarlamaya ilişkin fonksiyonların birçoğunun aracılar tarafından yerine getirilmesine bağlı olarak üretici birliklerin tedarik zincirindeki payının sınırlanmasının önüne geçmek için bir eylem planı hazırlamak.
Gıda ürünleri piyasalarına ait tedarik zincirinde karşılaşılan aksak rekabetin nihai tüketici fiyatlarını yukarı çekmemesi için yapılan denetimleri artırmak.
Tarım sektörüne yönelik finansal ürünleri çeşitlendirmek ve finansman koşullarını iyileştirmek için alınacak tedbirleri değerlendirmek.
Özetle Gıda Komitesi, gıda enflasyonunun arkasında yapısal sorunlar tespit etmişti.
Komite’nin gıda enflasyonuna dair başka tespitleri de vardı. O dönemde bu çalışmalara tanık olan bir kaynağımdan öğrendiğime göre:
Tarım Bakanlığı’nın temel ürünlerde yıllık üretime dair sağlıklı bir veri ve takip altyapısı yok. Sürekli üretim şokları ve süprizleri yaşanıyor.
Sebze meyvede taşımadaki kayıplar bazı mevsimlerde yüzde 25’i aşıyor.
Ette maliyetin yüzde 60’ı ithal yem kaynaklı. Döviz artınca yeme zam geliyor; yeme zam gelince et fiyatı artıyor.
Et ve süt fiyatları arasında denge sık sık bozuluyor ve hayvan varlığında istikrar sağlanamıyor.
Hallerde tam bir mafya düzeni ve ciddi verimsizlik var. Haller Avrupa’ya göre sanki birkaç yüzyıl geriden geliyor…
Kollar sıvandı, en kritik ve temel ürünlerde fiyat ve üretim gelişmeleri düzenli takip edilmeye başlandı. Kooperatif modeli çalışıldı. Hal Yasası çalışıldı. Ambalaj, paketleme ve lojistik (soğuk depo taşıma şartları vs.) konuları çalışıldı. Aracılara dair çalışmalar yürütüldü. Büyük zincir marketlerle doğrudan sözleşmeli tarım vs. gibi modeller çalışıldı…
Ancak bu çalışmaların hiçbiri sonuca ulaşamadı. Hemen hepsi çeşitli nedenlerle şu veya bu bakanlık ve devlet kurumunda dirençle karşılaştı. Ve gıda enflasyonuyla mücadele tavsadı. İş, Anamurlu muzculara soruşturmaya ve patates-soğan depolarına baskınlara kaldı…
Düşünsenize, üretilen sebze meyvenin dörtte birini yolda zayi ediliyor ve buna dair yıllardır tek bir çözüm ortaya konamıyor!
Ekmekte temel meselelerden biri, ülkede binlerce sözde “kaçak” fırın. Bunların ölçeği çok küçük ve bu nedenle çok verimsizler. Kaynağıma göre Gıda Komitesi, bu fırınları yönetmek, birleştirmek vs. gibi birçok alternatif çalıştı ama siyasi kaygılarla kimse inisiyatif almak istemedi.
Gıda enflasyonuyla mücadelede yaşanan başarısızlık aslında “Erdoğanomics”in temel özelliklerini yansıtıyor:
Esas sorunlar ve kök nedenler tespit edilemiyor.
Tespit edilenlerde çözümler üretilemiyor.
Üretilen çözümler siyasi kaygılar veya iş bilmezlik gibi nedenlerle hayata geçirilemiyor.
Kalıcı ve yapısal çözüm oluşturulamayınca “iç düşmanlar” üretiliyor ve baskıcı (konjonktürel) tedbirlerle çözüm üretilmeye çalışılıyor.
Gıda enflasyonuyla mücadelenin başarısızlığı, yapısal reformların bu ülkede neden yapılamadığının ve bu iktidarın neden yapısal reform yapamayacağının çok net bir göstergesi ve örneği. Domatesi üretip vatandaşının evine sağlıklı ve uygun fiyata ulaştıramayan bir hükümet eğitim reformunu başarabilir mi?