Sorting by

×
GüncelTarım

Eski Tarım Bakanı Hüsnü Doğan: ‘Tarımda kendine yeterli ülke’, gerçeği yansıtmıyor

Kanaat Önderi’ndeŞeref Oğuz, Hakan Güldağ ve Vahap Munyar’ın sorularını yanıtlayan isim ANAP iktidarının Tarım, Orman ve Köyişleri bakanlarından Hüsnü Doğan’dı. “Tarımda kendine yeterli ülke kavramı gerçeği yansıtmaz” diyen Doğan, önceki dönemlerde Türkiye’nin tarımda kendine yeterli ülke olarak sayılmasını da yanlış algı meselesi olarak yorumluyor.

Turgut Özal’ın ANAP iktidarının Tarım, Orman ve Köyişleri bakanlarından Hüsnü Doğan, hatıra ve görüşlerini “Merdiven” adlı kitapta topladı. Doğan, kitabında bir bölümü 1983-1989 dönemindeki Tarım Bakanlığı günlerine ayırdı. Kitabı vesilesiyle “Gündem Özel” konuğumuz olan Doğan, “Ülkeler bulundukları iklim kuşağına, tarım topraklarının büyüklüğüne ve özelliklerine göre belirli ürünleri üretirler, bir kısmını ihraç ederler, üretemedikleri veya üretimi yeterli olmayan ürünleri de ithal ederler. Tarımda kendine yeterli ülke kavramı gerçeği yansıtmaz” dedi ve ekledi: “Önceki dönemlerde Türkiye’nin tarımda kendine yeterli ülke olarak sayılması da yanlış algı meselesidir.”

ANAP döneminin Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlarından Hüsnü Doğan’a sorularımız ve yanıtları şöyle:

ABD’NİN İTHALATI 123 MİLYAR DOLAR

• “Merdiven” adlı kitapta “Hatıralar ve Görüşlerinizi” toplumla paylaştınız. ANAP döneminin Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanısınız. Dünyayı saran COVID-19 krizi, tarımın önemini ciddi şekilde ortaya koydu. Biz ve bizden önceki kuşaklar ülkemizi özellikle tarımda “kendine yeten ülke” olarak belledik. Ancak, zamanla durumun öyle olmadığını anladık. Şöyle geriye dönüp bakarsak, Türkiye “kendine yeten ülke” hayalini yakın dönemde gerçekleştirebilir miydi? Böyle bir potansiyel var mıydı? Potansiyel vardı da uygulanan tarım politikalarında mı yanlışlıklar, eksiklikler söz konusuydu?

ANAP döneminde benden sonra Lütfullah Kayalar Tarım Orman ve Köyişleri Bakanı oldu. Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde de bakanlık ikiye ayrılarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na İlker Tuncay, Orman Bakanlığı’na da Mustafa Kalemli geldi.

Önceki dönemlerde “Türkiye’nin tarımda kendine yeterli ülke” olarak sayılması daha ziyade bir yanlış bilgi ve algı meselesidir ve esasında doğru değildir. Geçmiş dönemlerde dünyada yaygın olarak kullanılan bir “tarım toplumu” kavramı da vardı. Tarım toplumu kavramı, henüz sanayileşmemiş, milli gelirin ağırlığını tarım sektörünün teşkil ettiği az gelişmiş veya geri kalmış ülkeler için kullanılırdı. Ülkeler bulundukları iklim kuşağına, tarım topraklarının büyüklüğüne ve özelliklerine göre belirli ürünleri üretirler, bir kısmını ihraç ederler, üretemedikleri veya üretimi yeterli olmayan ürünleri de ithal ederler. Tarımda kendine yeterli ülke kavramı gerçeği yansıtmaz. Dünya tarımında teknoloji ve üretim bakımından en güçlü iki ülkeden örnek verelim. Tarım ve gıda ürünlerinde ABD 2020 yılında 148 milyar dolar ihracat, 123 milyar dolar ithalat yapmıştır. Aynı yıl Hollanda tarım ve gıda ürünlerinde 84 milyar dolar ihracat, 61 milyar dolar ithalat yapmıştır.

AK Parti döneminde gıda ve tarım ürünleri ithalatı artmıştır ama halâ ihracatımız ithalatımızdan fazladır. 2019 yılında gıda ve tarım ürünleri ticaretinde ihracatımız 18.8 milyar dolar, ithalatımız 16 milyar dolardır.

1980 yılına kadar Türkiye’nin ihracatı yüzde 80 tarım ürünlerine dayalıydı. İhracatta başlıca ürünler pamuk, fındık, tütün, kuru üzüm ve incirdi ve toplam ihracat 1979 yılında 2.2 milyar dolardan ibaretti. Tarım ürünlerinin ihracattaki oranı 1960’larda yüzde 90 civarındaydı. 1964 yılında ihracatımız 400 milyon dolara eriştiğinde Başbakan İsmet İnönü’nün “Ses duvarını aştık” dediğini hatırlıyorum. 8 yıllık ANAP iktidarı sonunda Türkiye’nin toplam ihracatı büyük ölçüde artmış, 1991 yılında 13.6 milyar dolara yükselmiş ve sanayi malları ihracatı toplam ihracatın yüzde 80’ini yakalamıştı.

Türkiye’nin üretim değeri olarak dünya tarımındaki yeri 60 yıldan beri yedinci veya sekizinci sırada yer alıyor. Türkiye’nin tarımsal üretimi dünya toplamının yüzde 1.6-1.7’si civarında. Türkiye nüfusunun dünyanın yüzde 1’i dolayında olmasını dikkate alırsak tarımsal üretimimizin değerini daha iyi anlarız. Tarım sektörü katma değerinin GSMH’ya oranı 1960’ta yüzde 55 iken 2018 yılında yüzde 5.8’e düştü. Bu dönemde tarımsal üretim dört katına çıktı, diğer sektörler (sanayi, hizmetler) daha hızlı gelişme gösterdiği için tarımın GSMH’daki oranı azaldı.

TÜRKİYE DAHA İYİ BESLENİYOR
• Teknolojinin etkisiyle dünyanın bütün ülkelerinde tarım nüfusu hem mutlak olarak hem de oran olarak azalmaya devam ediyor. Bazı gelişmiş ülkelerde tarımda çalışanların sayısı toplam istihdamın yüzde 1-2’sine kadar düştü ama tarımsal üretim arttı. Bazı ülkelerde ve toplumların düşük gelirli kesimlerinde beslenme ve açlık sıkıntısı görülmesine rağmen dünya nüfusu ve Türk toplumu geçmiş dönemlere göre daha iyi besleniyor.

Türkiye uzun yıllardır bitkisel yağ açığı olan bir ülkedir. Buna son yıllarda kırmızı et de eklendi. Genel olarak gıda arz güvenliğini sağlamış az sayıdaki gelişmekte olan ülkeler arasındayız. Tarım ve gıda sektörü, salgına karşı ilk aşamada başarılı bir sınav verdi. Ancak gelir grupları ve coğrafi bölgeler bakımından tüketimde yetersizlikler ve dengesizlikler mevcuttur. Kişi başına gelir artışı, gelir dağılımındaki dengesizliğin azaltılması çabaları, nüfus artışı, kentleşme, nüfusun yaş piramidindeki değişme ve ülkemize gelen turist sayısındaki artış gibi faktörler önümüzdeki yıllarda çeşitli gıda ürünlerine olan talep büyümesini hızlandıracaktır.

Türkiye, dünyanın bereketli topraklarından birinin üzerinde büyük tarım potansiyeli olan ülkelerden biridir. Üretim odaklı politikaların güçlendirilmesi elzemdir. Eğer potansiyelimizi hayata geçirebilirsek, dünyada tarımda söz sahibi olan ülkelerin başında yer alırız. Çünkü Türkiye, sahip olduğu iklim çeşitliliği bakımından dünyada ticareti yapılan 150 bitkisel ürünün 120’sini ekonomik olarak yetiştirmekte ve hatta bazı ürünleri çok uzun periyotta yetiştirip hasat etmektedir.

İSRAİL AÇIK VERİYOR
• Tarımı konuşmaya başladığımızda Hollanda’nın, İsrail’in, İspanya’nın başarısı üzerinde duruyoruz. Yıllardır gözümüzün önünde duran başarılı örneklerden ders çıkarılamamasının arkasında yatan nedenler nelerdir? Hollanda ve İsrail tarım teknolojisi konusunda dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır.

Hollanda Konya ilimiz büyüklüğünde bir ülkedir, iklim şartları bakımından avantajlıdır ve tarımsal işletmeler ortalama 600 dekardır. Hollanda kesme ve saksı çiçeği üretim ve ticaretinde dünyada ilk sıradadır. Hollanda’nın tarım ürünleri ihracatı, tarım ürünleri ithalatını bazı yıllar 30 milyar dolar geçmektedir (re-export dahil). Bunun sebebi Hollanda’nın teknolojik üstünlüğü ve organizasyon gücü yanında, ülkenin bütün Avrupa’ya hizmet veren limanlara ve dağıtım ağına sahip olması ve Avrupa Birliği içerisinde yer almasıdır.

Tarım ürünleri ihracatı bakımından İspanya da Avrupa Birliği’ne üye olmanın avantajına sahiptir. 2018 yılında İspanya’nın tarım ürünlerinde dış ticaret fazlası 17 milyar dolardır. Tarım teknolojileri konusunda ileri olan İsrail’in tarım ürünleri dış ticaretinde 2018 yılında 4 milyar dolar civarında açığı vardır.

ETKİSİ UZUN VADEDE GÖRÜLÜR
• Yine geriye dönüp baktığınızda Türkiye’nin tarımda nispeten başarılı olduğu dönemler var mıdır? O dönemlerde neleri doğru yaptık? Tarımda (elbette hayvancılık da dahil) hangi dönemlerde hangi yanlışları yaptık?

Tarımda alınan tedbirlerin etkisi diğer sektörlere göre daha uzun vadede ortaya çıkar. Türkiye’de tarımın nispeten hızlı gelişmesi 1950’den sonra Demokrat Parti ile başlar. 1960’lı yıllarda Tarım Bakanı Bahri Dağdaş zamanında buğday tohumları konusunda faydalı çalışmalar yapılmıştır. Bizim zamanımızda genel olarak tohum konusuna çok önem verilmiş, bunun üretimdeki etkileri sonraki dönemlerde de görülmüş, hayvancılıkta ırk ıslahı ve suni tohumlama çalışmaları öne çıkmıştır. 1950’den sonra sulama projelerine önem verilmiş, Demirel ve Özal yönetimleri zamanında da bu gelenek devam ettirilmiştir.

Tarımsal işletmelerin küçük ve dağınıklığı en büyük sorunumuz
• Bakanlık döneminizi bugünkü bakışınızla değerlendirdiğinizde kendinize 10 üzerinden kaç puan verirdiniz? Geriye dönüp baktığınızda “Şunları eksik yaptım”, “Şunları mutlaka yapmalıydım” dediğiniz neler var?

Kendime puan vermeyi hiç düşünmedim.

Bana göre tarımın en önemli sorunu Türkiye’de tarımsal işletmelerin küçüklüğü ve dağınıklığıdır. Uzun yıllar boyunca miras hukuku gereğince tarımsal işletmeler bölünerek araziler çok küçüldü.

2009 yılında Avrupa Birliği’nde ortalama tarımsal işletme büyüklüğü 320 dekardır. Ortalama tarımsal işletme büyüklüğü İspanya’da 200 dekar, Almanya’da 450 dekar, Fransa’da 500 dekar, İngiltere’de 700 dekar, Birleşik Amerika’da 1900 dekar, Türkiye’de ise parçalı olmak üzere 70 dekardır. Dünyada gelişmiş ülkelerde tarıma verilen bütün desteğe rağmen çiftçi sayısı azalmaya, işletmeler büyümeye devam etmektedir.

Avustralya ve Yeni Zelanda’da durum çok daha farklıdır. Avustralya’da uçsuz bucaksız çiftlikler vardır. Arjantin’de de tarım işletmeleri çok büyüktür.

Tarımsal işletmelerin büyümesini sağlamak ve arazi bölünmesinin önüne geçmek için AK Parti döneminde çalışmalar başlamıştır ancak yavaş yürümektedir. Tarımda arazi kullanımında ikinci büyük sorun meralardır. Zaman zaman yapılan bazı bakım ve ıslah çalışmalarına rağmen, tarım alanları içerisinde dikkate değer yeri olan ve hayvancılıkta yem tedariki bakımından hayli önem taşıyan meraların mülkiyet durumunda değişiklik yapmadan verimli olarak faydalanmamız mümkün görülmemektedir.

Bizim izin verdiğimiz ‘terbiyevi ithalat’tı
• 1980’li yıllarda hayvancılığın çöküş yıllarının başladığı düşünülüyor. Süt tozu, peynir ithalatı bu dönemde yoğun olarak yapıldı. Bugün hayvancılıkta dışa bağımlılık üst seviyede. Bugünkü politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorunuzun başındaki yoruma kesinlikle katılmıyorum.

Özal döneminde dış ticaret anlayışında köklü değişim yapıldı. Daha önceki dönemlerde dünyadaki çok çeşitli malların Türkiye’ye ithali yasaktı ve Türkiye bir yasaklar ülkesiydi. 1980 öncesindeki büyük ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Kurtuluş Savaşı zamanında bile içilebilen kahvenin ithali dahi yasaklanmıştı. İthalat rejiminde yapılan değişiklikle Türkiye bir yasaklar ülkesi olmaktan çıkarıldı. Uzun zamandır devam eden altın, sigara ve silah kaçakçılığı da ortadan kalktı.

Orman ürünleri ve mobilya aksesuarları gibi konulardaki ithalat yasakları da kaldırıldı. Daha önce sadece yerli üretimden elde edilen çam, meşe, gürgenle çalışan mobilyacılarımız, sanayicimiz ve esnafımız dünyada üretilen çok çeşitli orman ürünleriyle tanıştı ve ihracatta diğer ülkelerle rekabet imkanına kavuştu. Ormanlarımızdaki kesim baskısına son verildi.

“Merdiven” adlı kitabımda muz hakkında da ilginç bir hikâye var. 1980’li yıllarda yılda sadece 35 bin ton muz tüketen halkımız şimdi yılda 1 milyon ton üzerinde muz tüketiyor. Bugün ekonomideki sıkıntılara rağmen bütün ülkede her malın her yerde bulunmasını Özal zamanında yapılan reformlara borçluyuz.

1980’li yıllarda hayvancılıkta önemli hizmetler yapıldı. Hayvancılığın gelişmesinde ırk ıslahına ve suni tohumlamaya önem verildi. Yılda yapılan suni tohumlama sayısı önceki dönemlerde 100 bin iken 600 bine çıkarıldı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan üretiminde ve tavukçulukta maliyetin büyük kısmını oluşturan yem üretiminin artırılması için hamleler yapıldı. Mısır, soya ve diğer yem bitkileri üretimi artış gösterdi. Et, süt, yumurta üretiminde artışlar sağlandı.

Zamanımızda yapılan süttozu, peynir gibi ürünlerin ithalat miktarları düşüktür ve üreticiyi korumak amacıyla gerekli oranda gümrük vergisi de uygulanmıştır. Bu ithalata tüketiciyi korumak amacıyla yapılan terbiyevi ithalat diyorduk.

Gıda fiyatlarının artışında kur artışının etkisi büyük
• Gıda fiyatlarının enflasyon üzerindeki etkisi sıklıkla gündeme geliyor. Üretiminden sofralara, doğru strateji izlenmediği için gıdanın enflasyonu yukarı çeken etkisi bir türlü azaltılamıyor. Örneğin, sebze-meyvede hasattan lojistiğe, tezgahta sergilenmesine kadar doğru uygulamalar ortaya konulamadığı için yüzde 30 dolayında kayıp yaşanıyor, çöpe gidiyor. Merkez Bankası’nda kurulan kurullar, değiştirilen Hal Kanunları çözüme ulaşılmasını sağlayamıyor. Sizce bu sorun nasıl çözülür?

Tarım ürünleri ve gıda maddeleri fiyatlarının artışında döviz kurlarındaki artışın önemi büyüktür. Tarımda kullanılan gübre, ilaç, yakıt, elektrik, tohum, tarım alet ve makineleri gibi girdilerdeki önemli fiyat artışlarının maliyete ve satış fiyatlarına yansıması doğaldır. Yakıt fiyatlarındaki artış nakliye dolayısıyla da ürünlerin satış fiyatını yukarı çekmektedir.

Meyve ve sebzenin nakliye ve muhafazasında alınacak bazı tedbirlerle ürün kayıplarının bir kısmı önlenebilir. Kayıpların çok düşük seviyelere indirilmesinin zor olduğunu düşünüyorum.

Evlerdeki gıda israfı da çok önemli. Her yıl dikkate değer miktarda ekmek bile çöpe atılıyor. Gıda israfının önlenmesi için devamlı uyarıların yapılmasına ve tasarruf kültürünün geliştirilmesine ihtiyacımız var.

Modern sulamada yatırım ve zamana ihtiyaç var
• “Merdiven” adlı kitabınızda staj dönemlerinizde iki ayrı barajın inşaatında görev aldığınızı okuduk. Türkiye, tarımda vahşi sulama nedeniyle suyunu fazlasıyla harcıyor, hem de topraklarının yapısını bozuyor, çoraklaştırıyor. Türkiye, vahşi sulamayı ne kadar azaltabildi? Toprak altı sulama, damla sulama gibi yöntemler hedeflendiği kadar yaygınlaşabildi mi? Hâlâ vahşi sulama ağırlıklı yol alınıyorsa hatayı nerede aramak gerekir? İzlenmesi gereken strateji nedir?

Türkiye’de modern sulama teknikleri ile sulanan alanlar sürekli genişliyor ama henüz vahşi sulama yeterince azalmış değil. Yıllar önce maalesef aşırı sulamadan dolayı kayda değer miktarda bazı tarım arazilerinde tuzlanma ve çoraklaşma meydana geldi ve buralarda üretim yapılamadı. Bu arazilerin yeniden tarıma kazandırılması kolay değil ve pahalıya mal oluyor. Her şeyden önce klasik su dağıtım sistemlerinin ıslah edilmesi, bunların basınçlı dağıtım sistemlerine çevrilmesi lazım. Bunun için de yatırıma ve zamana ihtiyaç var.

Tarımda teknoloji verimliliği artırıyor
• Dijitalleşme ve teknoloji tarım ve hayvancılık sektöründe de etkisini göstermeye başladı. İneğin geviş temposu izlenebiliyor, süt veriminin düşmemesi için önlem alınıyor. Drone’larla toprak analizi yapılıyor. Tohum ekimi, fidan dikimi işlemlerinde GPS kullanılıyor. İlaçlamada drone kullanımı, yine nokta atış uygulama şansı veriyor. Dijitalleşme ve teknoloji ülkemiz tarım ve hayvancılık sektöründe yeterince kullanılabiliyor mu? Kullanılması verimi, üretimi nasıl etkiliyor?

Bu teknikler halen ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri gibi ileri ülkelerde dahi henüz başlangıç aşamasında. Bu teknolojiler maliyeti azaltıyor, verimliliği artırıyor. Bunların bazıları bilinçli, eğitimli ve imkânı olan çiftçilerimiz tarafından çok az sayıda kullanılmaya başlandı ve giderek artacaktır. Bu teknolojilerin ülke çapında yaygınlaşabilmesi için gerekli fiziki ve dijital (G4, G5) altyapı yatırımlarının yapılması lazım. Bazı yerler pilot uygulamalar için seçilebilir. Bunun için tarımsal işletmeler yeterli büyüklükte olmalı ve dağınık tarım arazileri toplulaştırma ile birleştirilmelidir. Ayrıca sulama sistemlerinin modernleşmesi, basınçlı sulamaya ve damlama sulamaya geçilmesi de gerekiyor. Çiftçilerin ve tarımda çalışanların devamlı eğitimi de zorunlu hale geliyor.

İklim değişikliği örtü altı üretimi daha da artıracak
• Küresel ısınma ülkemizin iklim yapısını da hissedilir şekilde değiştirdi, değiştirmeye de devam ediyor. Küresel ısınmayı dikkate alırsak ülkemiz tarım, hayvancılık, ormancılık politikaları eski alışkanlıklarla sürdürülebilir mi? Tarım, hayvancılık ve ormancılıkta küresel ısınmanın etkilerinin daha da fazla hissedileceği dönemlere hazırlık için neler yapılmalı?

Küresel ısınma bütün dünyanın sorunu. Zaruretler yeni yaklaşımları ve tasarrufu zorunlu hale getirecek. Suyun önemi çok artacak ve tarımda az miktarda su kullanan damla sulama, yağmurlama, toprakaltı sulama gibi sulama tekniklerinin uygulanması yaygınlaşacak. Örtü altı üretimi daha da artacak.Kanaatimce en radikal değişim, bazı gelişmiş ülkelerde halen yürütülmekte olan, doğrudan doğadaki maddeleri kullanarak gıda maddeleri üretimini sağlayacak teknolojilerinin geliştirilmesinde yaşanacak. İklim değişikliğinin şiddetine göre hangi sorunlarla karşılaşacağımızı önümüzdeki yıllarda daha iyi göreceğiz.

Üretim yeterli değilse elbette ithalat yapılır
• Son yıllarda kimi zaman sembolik de olsa saman ithalatı, marul gibi normalde ithalatı söz konusu olmayacak bazı ürünlerin ithalatı gündeme geliyor. Saman ithalatı ile ilgili tartışma çıktığında eski Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanı olarak neler hissettiniz? ANAP dönemi, tarımda dışa açılmanın, kontrolsüz ithalatın yapıldığı dönem olarak biliniyor. Tarımı desteksiz, kontrolsüz dışa açarak yanlış yaptığınızı düşünüyor musunuz? Tarımsal üretimi ve üreticileri ithalatla terbiye etme politikası ne kadar doğruydu?

Önemli olan gıda arz güvenliğinin sağlanmasıdır. Gıda arz güvenliğinin sağlanmasında aslolan güvenliğin yerli üretimle sağlanmasıdır. Üretim yeterli olmadığında elbette ithalata da başvurulacaktır. ANAP döneminde ithalatına izin verilen bütün ürünlerde yerli üretimi koruyan gümrük vergileri uygulandı. Getirdiğimiz politikaların doğru olduğu bizden sonra iktidara gelen partilerin bizim politikalarımızı aynen devam ettirmesiyle sabittir.