Güncel

Türkiye’nin avcılık açmazı: Canlı öldürmek nasıl oldu da turizm haline geldi, taraflar ne diyor, bakanlığa yönelik eleştiriler neler?

Merve Bavra
Ekosisteme verdiği zarar ve pek çok canlının neslini tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakan ‘avcılık‘, hayvanseverlerin itirazlarına ve protestolarına karşı yasal düzenlemelerle korunuyor. Nesli tükenme tehlikesi altında olanların yanı sıra yaban hayatta yaşamını sürdüren pek çok canlı, devletin gelir kaynaklarından biri konumunda. Doğa programcısı-gazeteci Güven İslamoğlu, özel taş yapılar inşa edilerek ‘zengin‘ ve ‘kalbürüstü‘ insanların oturdukları yerden illegal avcılık yaptığını belirterek, “Bakanlık bunun üzerine gidemiyor. Bu av meselesinin lobisi çok yüksek. Yaklaşık 6-7 milyon avcı var, bunlar arasında büyük iş insanları var. Bunların hiçbiri de legal avlanmıyorlar” sözleriyle, tehlikenin boyutlarına dikkati çekiyor. Kendisi de bir ‘avcı’ olan Türkiye Avcılık ve Atıcılık Federasyonu Avcılık Teknik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Semih Yazgan ise, genetik bozuklukların ortadan kaldırılması için kontrollü ve denetimli avcılığın, av turizmi adı altında doğru olduğunu savunuyor.

“Turizm” kelimesinin sözlükteki karşılığında, “Bir ülkeye veya bir bölgeye turist çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümü” yazıyor. Peki canlı öldürmek nasıl oldu da bir turizm haline geldi?

Vahşi yaşamda dünya çapında, yüzde 60’lık bir canlı neslinin yok olmasına sebep olan avcılık gerçeği Türkiye’de de yüz yıllardır devam ediyor. İnsanlığın ihtiyaçtan doğan bu eylemi “ata sporu” olarak süregelirken, zaman içinde insan nüfusunun artmasıyla turizm haline evrilmesi günümüzde pek çok insan için rahatsızlık yaratıyor. “Hayvanların rahat yaşamlarını; acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamak; onlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek” amacıyla yazılan bir dizi kurallar serisinin sonuncusu (Hayvan Hakları Kanunu) geçen temmuz ayında Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak bu son kanunda da Kara Avcılığı Kanunu hükümlerinin kapsam dışı bırakılması bir çelişkiyi gözler önüne serdi. Hayvanları Koruma Kanunu’na göre “can” olarak nitelendirilen hayvanlardan “bazıları” bir başka kanunla mal olarak pazarlanıyor. Kısacası Türkiye’de korumakla yükümlü olunan hayvan türlerinde bir ayrım söz konusu.

Son örneklerden biri Bolu’daki 15 kızıl geyik ihalesiydi. Hayvan hakları örgütlerinin girişimiyle mahkeme tarafından ikinci kez durdurma kararı verilen ihale, sosyal medyada da gündem oldu. Mahkeme kararında, “Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından avın gerekli olduğuna dair sunulan belge ve açıklamaların yetersiz olduğu” ifade edildi. Peki bir canlıyı öldürmenin ne gibi geçerli bir gerekçesi olabilir?

Kamuoyunda da tartışma konusu olan avcılığı, av turizmi ve çelişkileri konunun iki tarafına birden yönelttik.

Avcılık konusunda temelde “bir canlının zevk ve keyif için öldürülmesi” eylemini protesto eden doğa savunucularının en çok eleştiri getirdiği nokta bakanlık ve bu süreçte yürüyen bürokrasi. Hem sosyal medyanın gücünün hem de örgütlenebilen hayvan hakları savunucularının sayısının artması, seslerinin duyulmasını ve verdikleri hukuk mücadelelerinin zaman zaman kazanımla sonuçlanmasını sağlıyor. Ancak bir mücadele alanları daha var ki, illegal avcılık. Doğa programcısı Güven İslamoğlu, kasım ayında sosyal medya hesabından (Erzincan)Kemaliye’deki illegal avcılıkta kullanılan taş binaları paylaşmıştı. Bu binalardan bazıları yıkıldı ancak daha onlarcası olduğu söyleniyor. Bakanlık içindeki “av lobisinin” gücü ve göz yumulan illegal avcılık iddiaları da işin bir başka boyutu olarak karşımızda duruyor.

Kara Avcılığı Kanunu’nun kapsamında bazı hayvan türlerinin öldürülmek için pazarlanması yeni değil, yıllardır devam eden bir uygulama. Sadece Türkiye’de de değil, dünyanın pek çok yerinde bu uygulama sürüyor. Avcılığı savunan kesim ise “korumakla yükümlü olunan hayvan türlerindeki ayrım” konusunda bazı gerekçeler sunuyor. Teknik anlamda türün devamlılığı için avcılığın gerekli olduğunu savunan avcılar, sürü içindeki genetik bozukluğun böylece önüne geçildiğini söylüyor. Avcılığın bir gereklilik olduğu düşüncesinin temelinde yatan diğer sebep de illegal avcılığın kontrol altına almak olarak gösteriliyor.

Öte yandan avcıların da bakanlık ve yürüyen bürokrasiye karşı birtakım eleştirileri var. Devletin avcılıktan elde ettiği geliri avcıya hizmet anlamında kullanmadığı eleştirisinin yanı sıra, avcılar “yasak koymanın” çözüm getirmediği görüşünde.

“Hem türü koruyayım hem de para kazanayım” bakış açısı!

Konuyla ilgili görüşünü aldığımız ilk isim Hayvanlara Adalet Derneği (HAD) Başkan Yardımcısı Avukat Barış Kârlı. Kârlı, öncelikle av turizmin devlet kanadından bakış açısının anlaşılması gerektiğini söyleyerek, şunları kaydetti:

“Kara Avcılığı Kanunu, av faaliyetini nesli tükenme tehlikesi olan ve bu nedenle koruma altına alınmış türleri koruma yöntemlerinden biri olarak sayıyor. Birkaç alternatif yöntem uygulandıktan sonra, sonuç alınamazsa türün geleceğini tehlikeye atan sağlıksız bireylerin öldürülmesi gündeme geliyor. Bakanlık da bu düzenlemeyi fırsata çevirerek hem türü koruyayım hem de para kazanayım gibi bir bakış açısıyla av turizmi adındaki faaliyeti hayatımıza sokmuş durumda. Av turizminden kazandığı para tatlı geldiği için, artık kanunun saydığı alternatif yöntemleri değerlendirme gereği duymadan, zorunlu tuttuğu bilimsel araştırmaları yapmadan öldürme yani av turizmi adımına geçmeyi tercih ediyor. Bu noktada tabii ki Bakanlığın bakış açısının yanlışlığını vurgulamakla birlikte, böyle bir faaliyete turizm odaklı bakarak talepte bulunan insanları da sorgulamak gerekiyor. Sonuçta derdi para kazanmak olan Bakanlık, talep olmadığı takdirde böyle bir faaliyeti sürdürmez.”