YENİ JENERASYON KOOPERATİFÇİLİK DESEK..!
‘’Tarımda Kooperatif fetişizimine yer yok’’ ifadesini, aslında hayatımızın hiç bir yerinde ‘’İZM’’ e yer yok olarak anlıyorum ve bu konudaki düşüncelerimi kısa kısa ifade ederek katkı sağlamak istiyorum.
Bilindiği üzere tarımda kooperatifçilik; üreticilerin bireysel olarak başaramayacakları çalışmaları bir araya gelerek değerlendirmesi ile onlara fırsatlar sunar. Küçük işletmeler, kooperatifleşerek gıda güvenliği ve yoksulluğun azaltılmasını sağlayan, pazarlık gücü ve kaynakların ortak kullanımı gibi önemli konularda kendilerine fayda sağlarlar. Milyonlarca küçük üreticinin ve ailesinin yaşam standartlarının geliştirilmesinde tarımsal kooperatiflerin büyük önemi vardır. Kooperatifleşerek büyük bir grubun üyesi olmak ve güç oluşturmak, çok büyük avantajları elde etmektir.
Yanlız yukarıda yazdıklarım tüm koşullar sağlandığında geçerlidir. Nedir bu koşullar tek tek yazmaktansa, Dünya’da ve Avrupa’da kooperatifçilik konusunu biraz irdelediğimizde ne demek istediğimde anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
2012 yılında Dünya Kooperatifçilik Yılı olarak ilan edilmişti. Birleşmiş Milletler, kooperatiflerin sosyal gelişmedeki, özellikle de yoksulluk azaltıcı, istihdam geliştirici ve sosyal bütünleşmeyi sağlayıcı rolünü araştırmış ve bu konunun önemli olduğunu tespit ederek destek olmak amacıyla 2012 yılını ‘’KOOPERATİFÇİLİK’’ yılı ilan etmişti.
Yine dünyada ki gelişme düzeyi göstergesine göre baktığımızda; en çok kooperatif örgütü ile öne çıkan ilk beş ülkenin ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japonya olduğunu görüyoruz. Japon Tarımsal Kooperatifler Ulusal Federasyonu (Zen-Noh) ise yılık toplan 47 milyar dolar cirosuyla tarımda dünyada 1. Sırada yer alıyor.
Ülkemizde dahil olmak üzere Avrupa’da 37 ülkede 160 bin kooperatifin 123 milyon üyesinin olduğu raporlanmıştır. Bu kooperatiflerin sağladığı istihdam ise 5,4 milyondur. Kooperatif sayısı olarak İtalya ve İspanya’dan sonra 3. Sırada bulunan Fransa; 23 milyon üyesi ile Avrupanın lideri konumundadır. İtalya, İspanya ve Fransa’da ki kooperatiflerin %33 nün amiral gemisi tarımdır. İşte, bu sektörde yarattıkları ile istihdam ve üretimle sosyal-ekonomik sürdürülebilirlik konusunda da farkındalık oluşturmuşlardır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde özellikle de ülkemizde tarımsal kooperatiflerin esas amaçlarından biri olan yoksulluk azaltıcı yaklaşımları görmemiz mümkün değildir. Ama ben bunların, kooperatif modelinden olmadığını, tamamen iç ve dış sebeplerden kaynaklandığını düşünüyorum.
Bu sebepleri; kooperatiflerin devlete tam bağımlılığı, pazara ulaşamama, erkek egemen yönetim, kadınların sadece üretim tarafında yer alması, işbirliği kültürünün zayıf olması, kaynak yetersizliği ve kötü yönetimler ana hatları şeklinde sıralayabiliriz.
Kooperatif üye sayısının ülke nüfuslarına oranı bakımından değerlendirdiğimizde ülkemiz de bu oranın %10 olduğunu görebiliriz. Bu oranda gelişmişlik düzeyi açısından önemli bir veridir.
Ülkemizde tarımsal kooperatiflerimiz ve faaliyetleri hakkında yapılan araştırmalara bir kaç örnek verdiğimizde, kooperatiflerimizin yapısal sorunlarını, devlet ile arasındaki ilişkileri ve içinde bulundukları durumları anlatmış oluruz.
Türkiye yaş meyve ve sebze üreticileri kooperatiflerine dönük yaptıkları bir araştırmada , komisyoncuların hala daha baskın bir rol oynadıklarını belirlenmiştir. Yaş meyve sebze üreticilerinin sadece %1’i köy bazında geleneksel kooperatif yapısında organize olmuşlardır. 120 kooperatif yaş meyve sebze üretiminde aktif olmasına rağmen sadece %20’si hal yasası muafiyetinden yararlanmaktadırlar. Söz konusu bu 120 kooperatifin büyük çoğunluğu hala komisyoncular aracılığıyla ürün pazarladıkları için Hal yasası onların önüne büyük bir engel olarak çıkmış ve ürünlerini bölge tüccarlarına pazarlamak zorunda bırakılarak rekabet oratamından çekilmeye zorlanmışlardır.
Yine Devlet, 1163 Sayılı Kanun kapsamında kurulmuş kooperatiflere yatırım ve işletme kredisi sağlamıştır. Özellikle son 20 yılda aşağı yukarı 2500 kooperatif bu kapsamda kredi desteğinden yararlanmış ama yanlış veya eksik uygulamalar neticesinde bu kooperatiflerden çok azı sürdürülebilir durumda olmuş diğerleri de borç batağı ile kapatılmak zorunda kalmıştır. Hal böyle olunca da, kooperatiflerin, devlete dayanmaksızın hizmet üretme ve istihdam yaratma potansiyeli ortadan kalkmıştır.
Ayrıca, ülkemizde tarım kredi kooperatifleri ve birliklerimizde var. Tarım kredi kooperatiflerinin geçmişi köklüdür. Bugüne kadar T.C. Ziraat Bankasının desteğiyle faaliyetlerini sürdürmeye çalışan bu kooperatifler günümüzde 2500 birim kooperatif ve 16 bölge birliği ve birçok iştiraki ve 1.5 milyon ortağı ile ile dev bir kurum görünümündedir. Hantal bir yapısı olması sebebiyle ciddi yapısal bir reforma ihtiyaçları var. Zira, bu kooperatifler günümüzde tamamen devlete bağımlı ve siyaset malzemesi olarak kullanılan yapılar haline gelmiştir.
Birlik dediğimiz; pamuk, yağlı tohumlar, kuru incir, kuru üzüm, zeytin, zeytinyağı, narenciye, fındık, Antep fıstığı, baklagiller, ipek kozası, gül yağı, tiftik gibi ürünlerde faaliyet gösterene ülkemizin tamamına yakınında bulunan tarım satış kooperatifleri(Tariş, Trakyabirlik, Fiskobirlik, Çukobirlik vb) ise bir kaçı hariç, tarım satış kooperatifliğinde hiç gelişmemiştir.
Birliklerin faaliyet alanına giren ürünlerde ithalata bağımlı olunması (yağlı tohum ve pamuk işleyen birliklerde), bazı birliklerde ürün teknoloji altyapısının yetersizliği ve ürünlerinin dünya piyasalarında tercih edilen kalitede olmayışı ve genelde dış pazarda rekabet güçlerinin zayıflığı, birliklerin yurt dışı pazar paylarının düşük olmasına neden olması ve en önemlisi de yönetimlerinde ki yapısal problemlerin çözülememesi gelişememişliğin en önemli sebepleridir.
Bunun dışında, kurumsal alt yapısını sağlamlaştırmış ve dünya örneklerini kendine uygulamaya çalışmış birliklerimiz, dış piyasada en büyük pazar payına sahip olmuşlardır. Sözkonusu birliklerimiz, ülkemize özgü değerleri kullanarak pazarlama araçlarından etkin şekilde yararlanmıştır. Bu da onlara, küresel rekabette pazarlama olanaklarını genişleterek pazarda farklılık yaratmıştır.
Son yıllarda kooperatifçilikte yeni bir süreç başladığını, yeni jenerasyon kooperatiflerin kooperatifçiliğe başka bir yaklaşım getirdiğini görmek mümkündür. Ürüne odaklanan geleneksel kooperatifçiliğin aksine gıda işleme faaliyetlerine da katılan ve ürünlerinden büyük oranda katma değer yaratabilen yeni jenerasyon kooperatifler, kendilerine yeni pazarlama fırsatları yaratmışlardır.(Şeker pancarı ve buğday üretirken şeker ve undan bisküvi üretmek vb)Bu koopratifçilik adına olumlu bir gelişmedir. Yeşil pazarlama, geleneksel ürünlerin, organik ürün potansiyelinin geliştirilmesi, Coğrafi işaret , e-ticaretin yaygınlaşması pazarda kalıcılık açısından önemlidir. Bu sebeple Tarım satış kooperatiflerinin bu alanlarda da kendilerini geliştirmesi gereklidir.
Çünkü, Kooperatifler sadece ekonomik dayanışmanın kurumları değil, aynı zamanda doğrudan pazarlama ya da adil ticaret gibi ekonomide alternatif faaliyetlerde de bulunmak zorundadır.
Son olarak, ülkemizde kooperatifçiliğin güdük kalması veya gelişmemesinin önüne geçen ekonomi ve politik çevrenin direnci, finansman yetersizliği, bilinçli personel yetersizliği, kooperatifçiliğin hitap ettiği kitlenin genel kültür ve eğitim düzeyinin düşüklüğü, devletin kooperatiflere müdahalesi ve kooperatifler arası ilişkilerin eksikliği gibi sorunların ortadan kaldırılması ile ‘’TARIMDA KOOPERATİF FETİŞİZMİ’’ gibi bir kavramında TÜRK tarımında olmayacağını düşünüyorum.
Saygı ve sevgilerimle..
Levent ÖZDEMİR
Ziraat Yüksek Mühendisi
Toprak Radyo Televizyonu
Yönetim Kurulu Başkanı