Sorting by

×
GüncelTarım

Tarım biliminin sesini duyan yok mu? | Analiz Gazetesi

Mine Ataman
“Bir de ‘yerli milli’ söylemi var. Buğday Islahında bu deyim yanlıştır. Çünkü ıslahın birinci şartı geniş varyasyondur. Yerli milli diyerek varyasyonu daraltıyorsunuz.

Diğer taraftan, bizi devletimiz eğitim için Meksika’ya ve ABD ye gönderdi. Benim Hocam ki; tam bir Türk dostu idi. Türk öğrencileriyle iftihar ederdi ve zaten Türklerde “HONOR ROLL” e geçerdi. Toprağı bol olsun Prof. Dr. W. Kronstad derdi ki; “Buğdayın pasaportu yoktur.” Çok doğrudur bence. Bugün Orta Anadolu’da buğday soğuktan kırılıyor. Avrupa’da ve Amerika’da ekstrem soğuğa mukavim çeşitler var. Gün uzunluğu sorunu var ama o da çözülmeyecek sorun değil. Bu gen aktarma işi. Diğer bir deyimle soğuğa mukavemetin katmerlisi var. Aksi halde her yıl soğuk zararını konuşup dururuz.

Bu sözler, Türkiye’nin çok kıymetli Ziraat mühendislerinden Güneydoğu Anadolu ve Ege Araştırma Enstitüsünde yıllarca müdürlük yapmış olan Dr. Ertuğ Fırat Hocamdan gelen ata tohumu açıklaması.

Son yıllarda sadece tarımda değil her alanda şehir efsaneleri bilimin yerine geçiyor.

Neden mi?

Fatih Altaylı’nın son günlerde yaşanan olayları kaleme aldığı yazısı her şeyi özetliyor. “Cehalet yolunun sonu bellidir” Altaylı; cüretkar cahillere gösterilen hoşgörü ve hatta sevgi, muhabbet cühela takımının tam bir hadsizlik içine girmesini getiriyor, diyor yazısında.

Tıpkı ata tohumu konusunda yaşananlar gibi. Her alanda fütursuzca açıklama, vurdumduymazlık toplumun geleceğini bilimden mahrum bırakıyor.

Covid kavimler göçüyle yaşadıklarımızla; rasyonel akıldan giderek nasıl uzaklaştığımıza bir bakalım mı?

Tam kapanmayı 17 günlük bayram tatili gibi algılayıp, kentten kıra göçme işini öyle ciddiye aldık ki; git deseler bu kadar başarılı olamazdık.

Eskilerin tabiriyle “vur deyince öldürüyoruz”

Elimizin, aklımızın, kalbimizin ayarı yok. Kentli olalım dediklerinde de aynısını yapmıştık. Köyden kente ne var ne yok satıp savıp düzeni bozup göçmüştük. 20 yıl içerisinde kırda yaşam oranımızı %8’lere kadar düşürdük. Hayvanları sattık, ekimden vazgeçtik, kümesi bozduk, ağılı dağıttık.

Eğitim altyapısı ezberle sınırlı, entelektüel gelişimi önemsemeyen varoş bir toplum yarattık. Şehirli olmak uğruna verimli arazileri daha yeni talan etmişken, şimdi de köy modası çıktı “bir avuç toprak için yoruyoruz kendimizi”

Sonradan çiftçi bir takım soylu şehirli göçerlerin etkisiyle ata tohumlarını anneanne sandıklarımızdan el kıvraklığıyla çıkardık toprakla buluşturduk. Tohum takaslar yerel yönetimlerin pazarlama stratejisi. Ziraat okumuş mühendisler bile tohumların genetiği değiştirildi, yeşil devrim batsın naralarıyla yeni nesil çiftçilik modasını köpürtüyor.

Tarım teknolojileri yatırımından anladığımız e – ticaret sitesi kurmak, elin Çinlisine para kazandırmak

Eski sanatçı, eski artist ne varsa tohumun peşine takılıp mevzudan akıllıca nemalanıyorlar.

Sanki sosyal medya fenomenleri için tarım politikası yürütülüyor.

Gen bankalarımızda 40 bin yerel çeşit olmasına rağmen hala yollara düşüp tohum arayanlara çanak tutuyoruz. Kimse demiyor mu tohum sandıkta saklanmaz, saklanırsa döl vermez. Tam bu noktada Ertuğ hocam gibi bilim insanlarının açıklamaları çok kıymetli.

Türkiye’nin dört bir tarafına buğday ektik, verimi düşük, ekmekliğe uygun olmayan tohumlarla su stresine, karbon ayak izine çanak tutuyoruz.

Tarımın, tohumun, yerel çeşidin, ıslahçılığın ne olduğunu bilmeden dünya tarım 5.0 için yatırım yaparken, biz ata tohumu havasındayız.

Ezcümle; çoğunluğun hurafe gürültüsü yükseldikçe aydınlık, bilim altta eziliyor, yok mu sesini duyan ilimin.