Pişirmeden saklamaya, yağ seçiminden yıkamaya, gıda güvenliğinde altın kurallar
Şule Türker
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) bu yıl için hazırladığı gıda güvenliğine ilişkin hazırlık dokümanında yer alan verilere göre, her yıl 600 milyonu aşkın kişi -her 10 kişiden biri- kontamine gıdalardan hastalanıyor, 420 bin kişi hayatını kaybediyor. Her yıl beş yaş altı 125 bin çocuk gıda kaynaklı hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Yılda 700 bin kişiyse antimikrobiyal dirençli enfeksiyonlar nedeniyle ölüyor.
Bugün ‘Dünya Gıda Güvenliği’ günü. Konu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gündemin ön sıralarına yerleşiyor; zira herkesi, hepimizi ilgilendiriyor. Ancak buna rağmen tam bir farkındalık ya da bilincin toplumun her kesimine yayıldığını söylemek pek mümkün değil. Nitekim Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanı Dr. Gülay Ertürk’ün trajik bir olayı örnek vererek aktardıkları, bu konuda alınması gereken daha çok yolumuz olduğunun göstergesi gibi:
“Yozgat’ın Sorgun ilçesinde mezbaha sorumlusu 42 yaşındaki veteriner hekim Volkan Lale, gıda güvenliğini kontrol ettiği ete ‘sağlıksız’ raporu düzenlediği için tartıştığı kasap tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 2020’de 14 bin 800 kişi zoonoz hastalıklara yakalandı Türkiye’de. Bu hastalıkların önüne geçebilmenin yolu her aşamada denetimdir. Ancak birçok meslektaşımız şiddete maruz kalıyor, tehdit ediliyor, öldürülüyor. Güvenli gıda tüketmek istiyorsak, ahırdan sofraya her aşamada veteriner hekim kontrolü gerekir.”
7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği günü dolayısıyla konuştuğumuz, konunun yakın takipçilerinden ziraat mühendisi-denetçi Neriman Koçhisarlı, DSÖ’nün 2022’ye ilişkin verilerini aktarırken, evlerimizde, kendi mutfağımızda gıda güvenliğini nasıl sağlayabileceğimizi de detaylarıyla anlattı. Veteriner hekim Dr. Gülay Ertürk’se denetimsiz et tüketiminin bizleri nasıl hasta ettiğine ve risklere dikkat çekti.
Gıda güvenliğine öncelik vermeliyiz
Gıda güvenliğine ilişkin son veriler nasıl?
DSÖ, bu yıl ‘gıda güvenliği herkesin işidir’ sloganıyla etkinlikler düzenlenecek. Bu slogan, gıdaların korunmasında hepimizin bir rol oynadığını hatırlatıyor. Çiftlikten üretime kadar tüm tedarik zinciri boyunca gıda güvenliğine öncelik vermemiz gerekiyor.
DSÖ, 2022 için yayımladığı hazırlık dokümanında bilgileri paylaştı:
Her yıl 600 milyonu aşkın kişi -her 10 kişiden biri- kontamine gıdalardan hastalanıyor, 420 bin kişi ölüyor.
Beş yaşının altındaki çocuklarda her yıl 125 bin ölüm gıda kaynaklı hastalıktan meydana geliyor, bu da hastalıkların yüzde 40’ı demek.
Besin zinciri yoluyla, gıda kaynaklı 200’ün üzerinde hastalık tespit edildi.
Yılda 700 bin kişi antimikrobiyal dirençli enfeksiyonlar nedeniyle ölüyor.
Beş yaşının altındaki çocuklarda her yıl 125 bin ölüm gıda kaynaklı hastalıktan meydana geliyor, bu da hastalıkların yüzde 40’ı demek.
Besin zinciri yoluyla, gıda kaynaklı 200’ün üzerinde hastalık tespit edildi.
Yılda 700 bin kişi antimikrobiyal dirençli enfeksiyonlar nedeniyle ölüyor.
Gıda güvenliği nedir?
Gıda kaynaklı hastalıkları önlemek amacıyla tüm uygulamalar. Bakanlığın tanımladığı şekliyle ‘tarladan sofraya’ üretim sürecinde, insan sağlığına zarar vermeyecek üretimi sağlamak için alınan tedbirlerin tamamı.
Tüm tüketicilerin/vatandaşların güvenilir gıdaya ulaşma ve tüketme hakkı var. Kuşkusuz gıda güvenliğinin en önemli sağlayıcısı resmi denetimler. Bunun için Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gerek üretim, gerekse satış yerlerine denetim sayısını ve sıklığını arttırması gerekir. Ayrıca denetçi sayısı artırılmalı ve denetçi nitelikleri de güçlendirilmeli.
Gıda güvenliğinin anahtarı beş kural
DSÖ’nün da hatırlattığı ‘gıda güvenliğinin anahtarı beş kural’ı tekrarlar mısınız?
Genel ve kişisel hijyeni sağlayın (El yıkama, malzeme/ortam temizliğine dikkat edin)
Gıdanızı güvende tutun (doğru sıcaklık/süre/ortamda muhafazasına dikkat edin)
Çapraz kontaminasyonu (bulaşmayı) engelleyin (Çiğ ve pişmiş gıdalarla, kirli ve temiz bölgeleri/malzemeleri ayırın)
Doğru pişirin (Gıdayı tanıyarak tüm mikroorganizmaları yok edecek ısı/süre/yöntemle pişirin)
Güvenli su ve hammadde kullanın (İçilebilir su kullanın ve hammaddelerinizin temiz/güvenilir kaynaktan olmasına dikkat edin).
Yaz aylarında daha sık rastlanılan gıda zehirlenmesinin nedenleri nedir?
Herhangi bir yiyecek ya da içeceğin tüketiminden sonra oluşan enfeksiyon veya intoksikasyon durumuna verilen genel isim gıda zehirlenmesi. Enfeksiyon, yiyecek ve içeceklerdeki mikroorganizmalarla olur, bu mikroorganizmalar özellikle bağırsaklarda çoğalarak, toksin üretir, bunlar da zehirlenmelere neden olur. Bunların dışkı yoluyla çevreye yayılmasıysa salgın hastalıklara sebep olur. Bu tip hastalıklarda yiyecek ve içecekler taşıyıcı konumunda. Kolera, dizanteri, sarılık, tifo, tüberküloz, difteri bu tip hastalıklardır.
İntoksikasyon, yiyecek ve içeceklerdeki mikroorganizmaların çoğalarak toksin oluşturması ve bu yiyecek ve içeceklerin tüketimiyle meydana gelir. Bu tip zehirlenmeler bulaşıcı değildir. Örneğin Botulizm, özellikle tam pişmemiş yiyecek ve içeceklerden ve evde hazırlanan konservelerden kaynaklanır. Botulizmden korunmak için yiyecek ve içecekleri uygun koşullarda muhafaza etmek ve iyi pişirmek gerekir.
Gıda güvenliği açısından yemekleri hangi yöntemle pişirmek önerilir?
Seçeceğiniz pişirme yöntemi, yemeğinizin sağlıklı ya da sağlıksız olmasını belirleyecek en önemli etkendir. Yanlış pişirme ısısı ve süresi, yemeklerinizde gıda güvenliği riski oluşturacağı gibi, kullanılan malzemelerin besin değerlerini kaybetmesine de yol açar. Şanslıyız ki evlerimizde genelde tencere yemeği pişiriliyor. Bu da kendi suyuyla, buharda, haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemlerini kullanılabilir kılar. Bu yöntemlerde yemekler uygun iç ısıya ulaşarak iyice pişer. Aynı şekilde, ızgara ya da fırında pişirme de -ısı ve süreye dikkat edilmesi koşuluyla- önerilen yöntemlerden.
Gıdaları mangal kömüründe pişirme veya yağda kızartma, sağlık açısından çok önerilmez. Bu yöntemlerle hazırlanan yemekler ‘usta bir şefin elinden çıkmış gibi’ damağımıza hitap etse de daha sağlıklı yemekler yemeyi öneririm. Mangal ya da kızartma yerine, az yağ ile fırında ya da döküm tavada pişirebilirsiniz.
Pişirdiğimiz yemekleri nasıl soğutmalıyız?
Yeni pişmiş bir yemek buzdolabına konmaz. İki saat içinde hızlı bir şekilde ılıklaştırmalısınız. Bu süre yaz aylarında bir saati geçmemeli. Özellikle yüksek protein içeren gıdaların -yani yumurta, krema, süt ürünü, et, tavuk- daha hızla soğutulmasına dikkat edin. Öğlen yaptığınız yemeği, akşam yemeği saatine kadar dolap dışında bekletmeniz durumda mikroorganizma gelişeceği için yemeğiniz bozulur. Yemeklerinizi, buzdolabına kaldırılabilecek ılıklığa -zamanla yarışarak- getirmemizin nedeni, mikroorganizmaların birçoğunun 5 ila 65 derece arasını çok sevmesi ve hızla çoğalmasıdır.
Artan yemekleri nasıl saklamalıyız? Hangi yemeklerin tekrar ısıtılıp tüketilmesi önerilmez?
Tüketeceğiniz miktarda yemeği buzdolabından çıkarın. Yemeğinizin güvenli hale gelmesi için 74 derecede ısıtmanız yeterli. Bu ısıyı kontrol edemediğiniz durumda kaynatın ama uzun süreli kaynatmanın besin öğesi kaybını artıracağı da unutmayın.
Buzdolabından çıkarttığınız yiyecekleri dışarıda bekletmeyin. Artmış yemeğin içerisine kesinlikle taze yemek karıştırmayın.
Yemeğin tamamı hiç ısıtmayın, yiyeceğiniz kadar yemeği ısıtın.
Pişirdiğimiz yemeği ne kadar süreyle muhafaza edebiliriz? Hangi yemekler daha çabuk bozulur?
Buzdolabınızın soğutucu kısmının sıcaklığı 4 derece, derin dondurucu kısmınınsa eksi 18 derecenin altında olması gerekir. Pişirdiğiniz yemeklerinizin bozulmaması ve tazeliğini koruması içinse buzdolabının soğutucu kısmında 4 derecede muhafaza etmeniz yeterli. Buzdolabınızın soğutucu bölümünde etli yemekleriniz bir-iki gün, diğer yemeklerinizi iki-üç gün saklayabilirsiniz. Yemeklerinizi daha uzun süre muhafaza etmek isterseniz, derin dondurucuya kaldırabilirsiniz.
Pişirme kabınız, paslanmaz çelik, seramik ya da cama aynı kapla buzdolabına kaldırabilirsiniz, fakat teflon, granit kaplama ya da demir döküm kaplarsa mutlaka çelik, seramik ya da cam kaplara boşaltıp buzdolabına kaldırın. Pişirdiğiniz yemeklerinizi, çapraz bulaşmayı önlemek için buzdolabında üzeri kapalı halde ve çiğ tüketilen yiyeceklerin üstündeki raflara koyun.
En çok tükettiğimiz gıdaların başında gelen yumurta -besin değerini kaybetmemesi için- nasıl pişirilmeli?
Uzun süre haşlamak, yumurtanın sarısının çevresinde yeşil gri renkte demir sülfür halkası oluşmasına neden olur. Demir sülfür halkası oluşmuş yumurtanın sindirimi güçtür ve B grubu vitaminlerinde kayıp vardır. Yumurtanın 5-7 dakika haşlanması yeterli. Kızgın yağda yapılan sahanda yumurta da proteinlerin bozulmasına yol açar.
Hangi yemeklerde hangi yağı tercih etmeliyiz?
Kızartma yaparken yağınız 180 dereceyi geçmemeli. Kullandığınız yağın dumanlanma noktası da 170 derece ve üzerinde olmalı.
Dumanlanma noktası, yağların parçalanma ürünü olan uçucu gazların gözle görülebilecek şekilde belirli bir hızla dışarı verildiği en düşük sıcaklık derecesi. Bundan dolayı kızartma işleminde kullandığınız yağın özelliği önemli. Kızartma sıcaklığı dumanlanma noktasının üzerine çıkarsa, akrolein (akrilamid oluşumunda önemli rol oynar) oluşur.
Rafine yağların dumanlanma noktaları daha yüksek. Bunlar arasında yer alan, yer fıstığı, mısır özü, ayçiçeği, soya, hindistan cevizi, aspir yağı gibi yağlar kızarma için uygun.
Riviera zeytinyağının dumanlanma sıcaklığı 240 derece olduğu için kızartmaya da pişirmeye de uygundur. Sızma zeytinyağının dumanlanma sıcaklığı 160 derece, dolayısıyla yüksek ısıda pişirme/kızartma için uygun değil. Sızma zeytinyağı daha çok soğuk tüketim için tercih edilmeli. Yemek piştikten, hatta soğuduktan sonra ilave edilebilir.
Tereyağı ve margarin gibi katı yağların ikisi de kızartma için uygun değil. Tereyağının dumanlanma sıcaklığı 150 derece olduğundan -sızma zeytinyağında olduğu gibi- yemekleriniz piştikten sonra ilave etmelisiniz.
Kızartmalarda aynı yağı ikinci kez kullanabilir miyiz?
Rengine bakarak iki ya da üç kez kullanımı yanlış. Soğuma ve ikinci ısınma sırasında kızartma yağının kimyasal yapısı bozulur. Bu bozulma, toksikler kanserojen maddeler ve trans yağ oluşumunu artırıyor.
Şeker yerine bal veya pekmezle yapılan atıştırmalıklar daha mı sağlıklı?
Son zamanlarda kurabiye, kek, pasta gibi unlu ürünlerde ‘daha sağlıklı’ olması adına şeker yerine bal ve pekmez kullanımı yaygınlaştı. Gıdaların pişirme/ısıtma özellikleri ve gıda güvenliği açısından da niteliklerinde meydana gelebilecek değişiklikler düşünülerek eşdeğer ürün değişikliğine karar verilmelidir. Bu öneriler, gıda güvenliği açısından son derece sakıncalıdır.
HMF (Hidroksimetil furfural), Maillard reaksiyonu (Gıdalarda renk değişikliklerine neden olan enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları) esnasında ortaya çıkan bir ara üründür. Bal, pekmez, reçel, marmelat gibi gıdalar yüksek oranda şeker içerir. Uygulanan pişirme/ısıtma ile HMF oranı artar, bu da kanserojen ve mutajenik (gen hasarı oluşturan) etkiye neden olur. Bu ürünlere daha az sürede daha az ısı uygularsanız, HMF oranları limit üzerine çıkmaz.
Dondurulan yemek nasıl çözdürülmelidir?
Çözdürme işlemini buzdolabında ya da mikrodalga fırında yapın. Oda sıcaklığında kesinle çözündürme işlemi yapmayın, çünkü yemeğinizin tamamı çözünene kadar eriyen kısmında mikroorganizma üremesi başlar. Çözdürdüğünüz yemeği de hemen tüketin ve ikinci kez dondurmayın. Eksi 18 derece derin dondurucuda yemekleriniz iki-üç ay saklanabilir.
Yemek yaparken sakız çiğnemeyin
Mutfağımızda hijyeni nasıl sağlarız?
Genel hijyen için gıdalarınızı hazırlarken, temiz ve kirli işleri birbirinden ayırın. Bulaşmaları engellemek için temiz ve kirli işleri farklı zaman ve alanda yapabilirsiniz.
Kişisel hijyen için en önemlisi el yıkama. Ellerinizi ve tırnaklarınızı mutfak işine başlamadan önce ve gıda ya da bulaşık yıkamadığınız bir lavaboda iyice yıkayıp fırçalayın. Mutfaktaki lavabonuzda sadece gıda hazırlama sırasında el yıkayın.
Ev dışında kullandığınız kıyafetlerinizle mutfak işi yapmamaya özen gösterin. Zira kıyafetlerdeki mikroorganizmalar, gıdalar için çapraz bulaşma kaynağı. Yüzük, kol saati, bileklik gibi takılarınız da mikroorganizma ve kimyasal bulaşmasına sebep olabilir, küçük bir olasılık da olsa gıdalara karışma tehlikesi de var.
Uzun tırnakların içinde mikroorganizmalar birikebilir. Oje hem yüzey açısından kirliliği tutar, hem de tırnağınızın içini görmenizi engeller. Ayrıca oje parçaları gıdanıza dökülebilir. Tırnaklarınızın uzun ya da ojeli olması durumunda eldiven kullanın. Elinizde kesik ya da yara varsa, suya karşı dayanıklı temiz bir yara bandıyla birlikte eldiven kullanın. Eldivenle çalışırken de tek kullanımlıkları tercih edin, bulaşma oldukça eldiveninizi değiştirin.
Yemek hazırlarken neleri yapmamalıyız?
Gıdalara tükürük sıçraması genelde fark edilmez. Buna imkan vermemek için mutfak işi yaparken sakız çiğnemeyin, gıdaların üzerine doğru hapşırmayın, öksürmeyin, telefonda ya da yanınızdakilerle sohbet etmeyin.
Tadım için bir tabak bulundurun ve ayırdığınız gıdadan tadım yapın.
Bu gruptaki bulaşmayı engellemek için toplanmış saçlarla ve gerektiğinde maskeyle çalışın.
Özellikle grip gibi bulaşıcı hastalığınız varsa ya da nezleyseniz ve yemek yapmak durumundaysanız, mutlaka maske kullanın.
Çiğ gıdaları çapraz bulaşmayı engellemek için nasıl muhafaza etmeliyiz?
Pişmiş ya da tüketime hazır gıdalara, hazırlanma sırasında, çeşitli mikroorganizma ya da zararlı maddeler bulaşabilir. Bu duruma ‘çapraz bulaşma’ (kontaminasyon) denir. Çapraz bulaşmaya dikkat etmek, sadece gıdadan zehirlenmemek için değil, gıda alerjisi olan kişileri de (özellikle gluten tüketemeyenler) korumak adına da önemlidir.
Başlıca çapraz bulaşma kaynaklarını eller, doğrama tahtaları (tüketime hazır gıda, et, tavuk, balık tahtaları ayrı olmalı) mutfak bezleri-havlular, bulaşık süngeri, çiğ gıdaların (et, tavuk, balık, yumurta vb) temas ettiği yüzeyler, çöp, kirli araç ve gereçler, mutfak tezgahı, kıyafetler-mutfak önlüğü, temiz olmayan su kullanmak, kimyasal kalıntı, hayvanlar, sinekler ve haşereler olarak sıralayabiliriz.
Bulaşık makinesi nasıl ve ne kadar sık aralıklarla temizlenmelidir?
Makinelerin daha az su harcama yapması için her geçen gün yeni teknolojiler karşımıza çıkıyor. Daha az su harcaması demek, bulaşıklarınızın daha az durulanması demektir. Bu noktada önerim, sıvı deterjan kullanmanız ve parlatıcı yerine sirke koymanız. Makinenizin tuzunu her kullanım öncesinde kontrol edin. Boşalttıktan sonra da kuruması için kapağını bir süre açık tutun ve kenardaki lastiklerle deterjan koyma alanını iyice kurulayın. Haftada bir tahliye borusunun olduğu süzgeci boşaltıp parçalarını ve su püskürtme pervanelerini çıkartın. Bu parçaları bulaşık deterjanı ve sonrasında seyreltik çamaşır suyuyla yıkayın. Bununla birlikte kullanım yoğunluğunuza göre iki haftada bir ya da ayda bir makinenin alt sepetine kasenin içinde seyreltilmiş çamaşır suyu koyarak en sıcak ayarda ve ilave durulama özelliğiyle boş çalıştırın.
Kurulama bezleri ne kadar süreyle kullanılmalı, nasıl temizlenmeli?
Temizliği en çok unutulan bulaşma kaynaklarının arasında mutfak bezi, havlular, tutacak ve bulaşık süngeri gelir. Mikroorganizmalar nemli, sıcak ve içinde besin olan şeyleri çok sever. Bu yüzden temizlik bezinizi ve süngerinizi sık aralıklarla değiştirin. Tutacak ve havlularınızı her gün veya iş durumuna göre günde birkaç kez değiştirmeye dikkat edin. Temizlik bezinizi, süngerinizi, silikon tutacaklarınızı iki-üç günde bir, bulaşık deterjanıyla yıkayıp duruladıktan sonra üzerine sirke döküp bulaşık makinesinde diğer bulaşıklarınızla birlikte yıkayabilirsiniz. Temizlik bezinizi ve süngerinizi, sirkeli ya da karbonatlı suyla yıkayıp mikrodalga fırında yüksek sıcaklıkta da temizleyebilirsiniz.
Mutfaktaki tahta malzemeler nasıl temizlenmeli?
Doğrama tahtası, spatula, kaşık gibi tahta aletleri elde yıkayın. Kullanım sıklığınıza göre tahta malzemelerinizi ayda bir sirkeli ya da karbonatlı suyla kaynatabilirsiniz. Doğrama tahtalarının üzerine karbonat ya da sirke döküp biraz beklettikten sonra kaynar su ile temizleyebilirsiniz. Cam doğrama tahtalarını makinede yıkayabilirsiniz. Döküm, teflon, granit gibi malzemelerden mutfak ürünlerinizi de elde yıkamayı tercih edin.
Mutfakta hangi tür temizlik malzemeleri kullanılmalı?
Deterjanların kimyasal kalıntı bıraktığı ve gıda güvenliği açısından da istenmediğini bilmemiz gerekir. Akan suyun altında çok iyi duruladığınızdan emin olacağınız yüzeylerde kullanın. Bulaşık deterjanınızı sirke ya da su ile yarı yarıya seyrelterek kullanmakta fayda var. Aynı şekilde çamaşır suyunu da 1/10 ölçeğinde suyla seyreltik halde kullanmalısınız. Akan suyun altında durulayamayacağınız fırın, ocak, buzdolabı içi gibi yüzeylerde de kesinlikle sirke-karbonat-limon gibi malzemeler kullanmanızı öneririm.
Bir yılda 14 bin 800 kişi hayvandan insana geçen hastalıklara yakalandı
Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanı Dr. Gülay Ertürk: “Tarım Bakanlığı’nın raporlarına göre 2020’de Türkiye’de 14 bin 800 kişi zoonoz (hayvandan insana geçen) hastalıklara yakalandı. Bunun yüzde 59’u Brusella, yani yaklaşık 8 bin 700 kişi. Gerisi ekinokokkoz, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi…”
Eli satırlı kişiler tarafından kovalanıyoruz
“Veteriner hekimler gıda güvenliğini denetliyor. Ancak sermaye sahiplerinin işine gelmeyecek rapor düzenlediklerinde tehdit alıyorlar. Bu anlamda dövülen, şiddete uğrayan çok veteriner hekim var. Birçok meslektaşımız elinde satırlı kişilerce kovalanıyor. Volkan Lale, cinayetle sonuçlanan en son örnek. Yozgat’ın Sorgun ilçesinde mezbaha sorumlusu 42 yaşındaki meslektaşımız, denetlediği ete ‘sağlıksız’ raporu düzenlediği için bir kasap tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Yapmaya çalıştığı, sağlıksız et tüketimine engel olup toplum sağlığını korumaktı. Sağlıkta Şiddet Yasası çıktı ancak veteriner hekimler sağlık çalışanı olarak kabul edilmedikleri için bu yasa kapsamına da alınmadı! Şiddet görenler sadece doktorlar, sağlık çalışanları değil, biz de ölüyoruz…“
Antimikrobiyal direnç gelişiyor
Hayvanın aldığı ilaçlar var; bire bir hastalıklı etin, sütün tüketilmesi, hasta hayvanla muhatap olmak insanı hasta eder. İşin bir de antimikrobiyal direnç boyutu var. Hasta hayvanların tedavi edilmesi için -insanlarda olduğu gibi- antibiyotik veya başka ilaçlar (hormon, vitamin vs) kullanılır. Bu ilaçların kullanımı kontrole tabidir. Böylesi ilaçları kullanmak durumundaki hayvanların etinin, sütünün hayvansal ürün olarak tüketimi için belli bir sürenin geçmesi gerekir.
Denetimsiz ilaç kullanımı ve denetimsiz hayvansal ürünlerin soframıza gelmesi, hayvanların kullandığı antibiyotikleri gıda olarak almamıza yol açar. Böylelikle vücudumuza gereksiz antibiyotik almış oluruz. Bakteriler, zamanla kullanılan antibiyotiklere karşı direnç geliştirirler. Gereksizce ve uzun süreli kullanılan antibiyotikler, bir süre sonra işe yaramaz hale gelir, çünkü artık bakteriler o antibiyotiğe karşı dirençli hale gelmiştir. Antimikrobiyal direnç gelişimine sebep olabilecek kontrolsüzce kullanılan antibiyotikli etlerin tüketilmesi, mikrobiyal dirence zemin hazırlar. Hastalanırsınız, antibiyotik kullanırsınız, işe yaramaz. Bu yüzden her yıl binlerce kişi hayatını kaybediyor, hastalanıyor.
Güvenli gıda tüketmek istiyorsak, ahırdan sofraya her aşamada veteriner hekim kontrolü gerekir.”