Dr. Mihat Direk yazdı; Kültürel soykırım…
Şehirlerin kaderi hızlı göç ile tamamen değişti. Şehir nüfusunun az arttığı dönemlerde şehirler yavaş yavaş gelişiyordu. Köylerin yok edilmesi, büyükşehirlerin kurulması ile bu süreç öylesine hızlandı ki yetişmek mümkün olmadı. Eskiye rağbet de ortadan kalkınca şehirler hızlı bir şekilde değişime uğradı. Birkaç yıl eski mahallene gitmediğinde yolunu şaşırmak, mantar biter gibi binaların arasında kaybolmak mümkün hale geldi. Tamamen değişen kültürel doku ile şehirler tam bir soykırım yaşadı. Oysa çok iyi biliyoruz ki Avrupa’da şehirler öyle kolay kabuk değiştirmezler, hatta değişimin olduğu yerlerde bile yapılacak inşaatlar eski dokuya uygun yapılır. Bu nedenle Avrupa’ya gidenler eski yapıların arasında hem nostalji hem de kültür varlığını görme şansı bulurlar. Bu bakımdan sadece bir şehir bile tüm ülkeye gelen turist sayısından daha fazla turist çekebilir. Örneğin; insan, Prag, Bremen ya da Brugges gibi şehirlerin içinde gezerken, mükemmel yapılmış bir tablonun içindeymiş gibi bir hisse kapılır. Roma’nın taş yollarında, inişli çıkışlı daracık yollar, kaybolan insanlar ve geniş meydanlara açılan dar sokaklarda kendini bulur, bunu yaşar ve sorgular. Neden, bizde kadim bir medeniyetin izleri yok ediliyor diye… Dün, Konya’da Topraklık Mahallesine gittim. Eski yollar kapatılmış, tam mahallenin ortasına devasa yollar açılmış. Elbette binalar yıkılmış, yıkılmaya direnen birkaç bina ise ha bugün ha yarın yıkılmayı bekler duruma gelmiş. Ben Uluırmak Mahallesinde doğan orada büyüyen birisiyim. Uluırmak mahallesini sadece hayalimde yaşıyorum. Zira o devasa mahalle şimdi yok, tarla yapıldı, hangi mimari sitile ait olduğu bilinmeyen, adı modern zamanların sistemi ile yapılmış, yapay binalarla dolduruluyor. Bir yeri bombalamaya, yakıp, yıkmaya gerek yok, orada yaşayanların zihnine yapay modernlik tohumları ekmek yeterlidir. Bu tohumlar kendi evlerinin, yurtlarının yıkılmasına yeter, artar bile. Nitekim adına ne derseniz deyin, eskiye dair ne varsa yok edilmiş durumda. Diyebilirsiniz ki ne yani evlerimiz, sokaklarımız eski mi kalsın, modern evlerde, ışıl ışıl mekanlarda yaşamaya hakkımız olmasın mı? Elbette giderek artan modern şehirler, binalar, evler olmalı, ancak bunların eski mahalleri, mekânları yok etmesine izin verilmemeliydi. Uydu kentler rahatlıkla kurulabilirdi. Konya, Prag şehrinden çok daha eski bir yerleşim yeri. Ancak sırf bu nostaljik konumu, düşüncesi ya da görseli için bir turist çekmiyor, çekemiyor. Neden? Kendi ellerimizle o kadim medeniyeti yok ettik de ondan. Nedense bu soykırıma kimse ses çıkarmıyor, çıkaranlara ise hain muamelesi yapılıyor. Oysa her mahallenin kendine has üslubu, yapısı, evleri vardı. Her mahallenin bir diğeri ile ilişkisi bile farklıydı. Ne yazık ki kendi ellerimizle bu kadim kültürü yok ettik. Giden gitti, bari kalan 3-5 eve sahip çıkalım. Hakikaten Tahtatepen diye bir mahalle vardı? Bilir misiniz?
Kaynak: Anadolu’da Bugün