Çevre örgütleri ve uzmanlar Çukurova’da buluştu: Kirlilikte gezegen sınırlarını aştık, acil müdahale edilmeli
Adana’da düzenlenen Çukurova Çevre Çalıştayı’nda yoksulluğun hem ‘doğayı tahrip’ ettiğine hem de doğa tahribatından en çok etkilenen kesim olduğuna dikkat çekildi.
Adana Büyükşehir Belediyesi ve Doğu Akdeniz Çevre Platformu’nca düzenlenen “Çukurova Çevre Çalıştayı, çok sayıda uzman ve çevre örgütü temsilcisinin katılımıyla hafta sonu gerçekleştirildi.
Mersin, İskenderun ve Antakya’dan çevre koruma örgütleri, aktivistler, Doğu Akdeniz Çevre Platformu ve Adana Büyükşehir Belediyesi çalışanları ile Türkiye’nin dört bir yanından toprak, ilkim krizi, insan ve doğa sağlığı konularında uzmanların katıldığı toplantıda, Çukurova Bölgesi’nin hava, toprak, su ve deniz kirliliği ile kimyasal kirlilik ve atık yönetimi, iklim krizi gibi sorunlar ve bunlara ilişkin çözümler masaya yatırıldı.
Çalıştay’a ellerinde taşıdıkları nükleer karşıtı pankartlarla giren ve sloganlar atan Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO) üyeleri, salonda bulunanlar tarafından alkışlandı.
Uzmanların sunumları öncesi bir konuşma yapan Doğu Akdeniz Çevre Platformu Sekreteri Sabahat Aktaran ,“Plastikler başta olmak üzere doğal kültürel ve tarihi varlıklara yönelik sistematik saldırılar hızla devam etmektedir” dedi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanvekili Güngör Geçer ise “Kirli geleceğimize karşı sorumluluk bilinciyle farkındalık oluşturup sahip çıkmalıyız. Bu konuda Adana’da bilim insanlarının yaptığı çalışmaları için teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Prof. Dr. Ali Kocabaş ise, iklimin değil sistemin değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Kocabaş, “İklim Krizinden Çıkışta Sistem İçi Çözümlerin Yeri” başlıklı konuşmasında şunları ifade etti: “Ekonomi, ekosistemin bir alt sistemidir ve ekosistem sınırlıdır. Bu nedenle ekonomik büyümenin limitleri mutlaka belirlenmelidir. Ekonominin gidişatı, karları özelleştirmek ve içselleştirmek, masrafları ise sosyalleştirmek ve dışsallaştırmak yönündedir. Sürdürülebilirlik kavramı, ilerleme yerine gelişmeyi temsil etmelidir. Çevresel sürdürülebilirlik: üretim, doğanın varlıklarını yenileyebilme kapasitesini, tüketim ise, doğal yutakların, atıkları özümseme kapasitesini aşmamalıdır”
Kayıhan Pala: Adana’da nefes almakta zorlandım
Bölgenin geçmişten bugüne havası, suyu ve atık yönetiminin ele alındığı çalıştayda konuşan halk sağlığı uzmanı, Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Kayıhan Pala, uçaktan iner inmez hava kirliliğinin dikkatini çektiğini ve soğuk bir gün olmamasına yani az kömür yakılmasına rağmen nefes almakta zorlandığını anlattı.
Dünyada 188 hava kirleticisi tanımlı. Bunlardan 30’u temel kirletici olarak adlandırılıyor. Bu tehlikeli kirleticilerde partiküler maddeler, ağır metaller mevcut ve sağlığı en fazla etkileyen kirleticiler arasında yer alıyor.”
Dünya genelinde kabul edilen bazı sınır değerler olduğunu söyleyen Prof. Pala, Türkiye’nin kabul ettiği sınır değerlerin sağlığa bağlı değerler olmadığını, politik gerekçelerle belirlendiğini söyledi:
“Türkiye’de sınır değerler, sağlıktan ziyade endüstri olumsuz etkilenmesin çabasıyla belirleniyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü bu değerleri sağlık gözeterek belirliyor. PM 2.5 (organik bileşikler gibi 2,5 mikron ve daha küçük parçacıklar) bir yılda metreküpte 5 mikrogramı aşmaması isteniyor. Türkiye’de sınır değeri kaç; sınır değeri yok. Halk sağlığı açısından en büyük kirletici PM 2,5 olarak adlandırılıyor. Erken ölümlerin de sebebi.”
Kömürlü termik santralin cinayet anlamına geldiğini belirten Pala, bölgede ise dört tane santral bulunduğunu hatırlattı:
“Bugün burada toplanmamızın temel nedeni şu: Eğer bu topluluk karar vericileri hareket geçirebilirse erken ölümleri engelleyebiliriz. Sadece bir hava kirleticisi nedeniyle Türkiye’de yılda 44 bin 617 kişi hayatını kaybediyor. Mersin ve Adana kirlilik nedeniyle en fazla ölümlerin olduğu illerden. Bu kirlilikten de en çok yoksullar etkileniyor.
İbrahim Ortaş: Toprak kirliliği, kirliliğin anası
Çalıştayda bölgedeki toprak kirliliğiyle ilgili konuşan Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr İbrahim Ortaş, tüm kirliliklerin etki alanının toprak olduğunu vurguladı:
“Toprak nedir? Hepimizin karnını doyuran yer. Toprak suyun filtre olmasını sağlar, havadaki kirliliği absorbe eder. Ne zamanki traktörlerle toprak işlemeye başladık işte o zaman dünyanın karnını yardık. Dünyanın 3 milyar yılda biriktirdiği organik madde dediğimiz kısmı havaya gönderdik.”
Pestisitler, kimyasal gübreler, toksik içerikli atıklar, olgunlaşmamış hayvan gübreleri, kalitesi düşük sulama sistemleri, erozyon gibi nedenler toprakin toprak kirliliğine nedene olduğunu, böylelikle toprağın yapısının bozulup verimliğinin düştüğünü anlatan Ortaş, şunları söyledi: “Sonuçta da gıda güvencesi zora düşüyor. Bölgenin en önemli sorunlarından biri de anız yakılmasıdır. Bu bölgede insanlar buğday ve mısır hasadından sonra yılda 2 defa ovayı yakıp, atmosferi bütünlüklü olarak kirletiyorlar. Orman yangınları da bu bölgede oldukça yaygın. Ayrıca pestisit kullanımı son derece yüksek. Çukurova’da kullanılan gübre miktarı ise dünya ve Birleşmiş Milletler standartlarının üzerinde görülüyor.”
‘Toprak karbonu tutar, bitkileri absorbe eder’
İklim değişikliği, hava, su, artıklar , endüstri, sanayi hepsi toprakta değişime neden oluyor. Bu değişim verimliliği azaltıyor, toprağı çölleşmesine neden oluyor. 1950’lilerdeki Çukurova’nın toprak verimliliği ile şimdiki toprak verimliliği aynı değil.”
Ortaş, toprak kirliliğinin iklim değişikliği ile ilgisine de dikkat çekti: “Toprak yoksa karbon dengelenmez, atmosferdeki karbonun kaynağı yüzde 70 endüstriyel enerji, geri kalan kısım ise topraktan kaynaklanıyor. Toprak karbonu tutar, bitkiler absorbe eder, yoksa karbon tekrar uçuşur.”
Pestitler, kimyasallar, gübreler, toksik içerikli atıklar, olgunlaşmamış hayvan gübreleri, kalitesi düşük sulama sistemleri, erozyon toprak kirliliği sebeplerinden bazıları.”
Toprak kirliliğinin; gıda krizine, sağlıklı beslenmemeye, hastalıklara ve göçlere neden olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ortaş, “Şu an toprak ne kadar kirlendi bilmiyoruz. Bir ölçüm verisi yok ama biliyoruz ki Çukurova başta olmak üzere Türkiye’de birçok toprak aşırı kirlenmiş durumda” dedi.
Berkant Ödemiş: Küresel ısınma su sorunun başat nedeni
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Berkant Ödemiş, bölgedeki su sorununa ilişkin yaptığı sunumda, en önemli nedenlerden biri küresel ısınma ile yağışın azalması olduğuna dikkat çekti. Nüfus artışının su tüketiminin arttığını kaydeden Ödemiş, “Türkiye gibi kurak, yarı kurak bir ülkeyi düşünecek olursanız yağış miktarları bundan yaklaşık 40 yıl önce 670 milimetre civarındayken bugün 580 milimetre civarlarına kadar geriledi. Bu, 1 dekar alanda yaklaşık 77 ton suyu kaybettik. Bu da ayda ayda 10 ton su kullanan bir hanenin 7 aylık su ihtiyacını son 30 yılda kaybettik demektir.”
Su kaynaklarının azalmasının yanı sıra bölgedeki su kirliliği de çözülmesi gereken başlıca sorunlardan. Pestisit kullanımı, asit yağmurları, termik santralin su kaynaklarını kirletmesi, kanalizasyon sularının akarsulara bırakılması, suyu kirleten bazı sebeplerden.
Ödemiş, Adana, Mersin, Hatay illeri içerisinde su kaynakları potansiyeli açısından en şanslı bölgenin Mersin, yağış miktarı en çok azalan havza olmasından dolayı gelecekte çok büyük problemlerle karşılaşacak olan ilin ise Hatay olduğunu kaydetti.
Sedat Gündoğdu: Türkiye, kirlilikte gezegen sınırlarını aştı
Çalıştayda kimyasal/plastik atıklar ve atık yönetimiyle ilgili konuşan Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, Türkiye’nin kimyasal kirlilikte gezegensel sınırını aştığını vurguladı. Daha önce olmayan yeni varlıklar denen kimyasalların ortaya çıktığını anlatan Gündoğdu, şöyle konuştu: “Bu yeni varlıklar içerisinde mikro plastikler ve pestisitleri artık biliyoruz ama bir de farmasötikler ve antibiyotikler gibi bilinmeyenler var. Ayrıca sentetik uyuşturucular, sentetik kimyasal katkı maddeleri, petrol türevi içerikler, kalıcı organik kirleticiler, PFAS gibi sonsuza kadar kalan kimyasallar, uçucu organik bileşikler yeni varlıklar arasındadır. Bu kimyasal kirliliğin kaynağı ise bizim tüketimimiz değil, aşırı üretimdir. Sorunun çözümü toplam üretim miktarının azaltılmasıdır. Çünkü bunların hepsinin üretim miktarı 2000-2015 yılları arasında ciddi miktarda artmıştır.”
‘Kömür pahalı insanlar plastik yakıyor’
Türkiye’de üretilen çöpün yüzde 90’ının düzenli olarak depolanmadığının altını çizen Gündoğdu, Adana’daki Sofulu Çöplüğü’nü örnek gösterdi: “Sofular’da kokudan durulamıyor. Aslında orada bir yapılaşma olmaması lazım. 2000’li yıllarda 50 yıllık bir sözleşme ile yapılmış burası sonrasında yapılaşmaya izin verilmiş. Türkiye’de tüm illerde bu tip depolama sahaları var. 1 yılda 32,5 milyon ton belediye çöpü üretiyoruz. Bu rakamın 2050 yılında 2 katına çıkacağı tahmin ediliyor” dedi.
Kimyasal kirlilikle yoksulluk ve ekonomik krizin bağlantılı olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Gündoğdu, “Fırınlarda ekmek yapılırken plastik yakıldığına dair duyumlar geliyor. Kömür pahalı, insanlar plastik yakıyor. Artan fiyatlar, denetimsizlik hepsi etken
İsmail Hakkı Atal: Yargı hükümetin kontrolünde
Konferansa çevre mücadelesinde hukukun rolüyle ilgili sunumu için Akbelen Ormanları’ndaki direniş alanında telefonla bağlanan Avukat İsmail Hakkı Atal, Türkiye’de yargı sisteminin ne durumda olduğunu anlamak için Akbelen davasına bakmak gerektiğini belirtti:
“Geçen sene yürütmeyi durdurma kararı almıştık ve yürütmeyi durdurulması kararı üçüncü bilirkişi raporunda bilirkişi heyeti tayin ettikten sonra, bilirkişiye dayanarak yürütmeyi durdurmayı kaldırdılar. Geçen cuma yeniden karara itiraz ettikten sonra beşli çete işbirlikçilerine hükümetin yeni bir yasa teklifi sunduğunu öğrendik. Pazartesi günü Ankara’ya gitmeye karar verdik. 30 kişi köylülerle giderken Ankara’nın dışında durdurulduk içeriye sokulmak istenmedik. CHP ve HDP’li vekillerin yardımıyla bir şekilde meclis önüne geldik, açıklamayı yaptık. Tepkilere nedeniyle zeytinlikleri yok edecek olan yasa tasarı geri çekildi. Bu davalar sonucunda şunu anladık halk havasına, suyuna sahip çıkmazsa yargı karar vermiyor. Yargı hükümetin kontrolünde”
Konferans sunumların ardından grup çalışmaları ile devam etti. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar da şöyle:
HAVA KİRLİLİĞİ
Mevzuat düzenlemesi yapılmalı.
Fosil yakıt bağımlılığı azaltılmalı,
Ders müfredatına hava kirliliği girmeli
Anız yakımı bırakılmalı
Sınıfsal analiz çalışması yapılmalı
TOPRAK KİRLİLİĞİ
Toprak kirliliğine neden olan faktörler kaldırılmalı
Toprak gıdanın güvenlik kaynağıdır, amacı dışında kullanılmamalı
Petrol boru hatları tarım topraklarının içinden geçmemeli
Örtü altı tarımdan sonra plastik atıklar temizlenmeli
Kimyasal ilaç kullanımı uzman denetiminde olmalı
DENİZ VE SU KİRLİLİĞİ
Evlerde-işyerlerinde yağmur suyu depolaması imar planında yer almalı
Su tüm canlıların hakkıdır. Suyun metalaşmasına karşı kent çeşmeleri yapılmalı
Tüm belediyeler suyunun temizliğine halkı ikna edip, musluktan su içme yaygınlaşmalı
KİMYASAL KİRLİLİK VE ATIK YÖNETİMİ
Tüketme yerine üretme, dönüştürme yaygınlaşmalı. Tekstil atığı çok fazla. Tamir etme, üretmeye dönük kampanyalar olmalı
Antibiyotik kirliliği çok fazla. Antibiyotik kullanımı azaltılmalı
Deterjan kullanımı azaltılmalı
HUKUKİ BOYUT:
Çevre Mahkemeleri kurulmalı
Basının çevre davalarına ilgisini artıracak görsel çalışmaları yapılmalı
ÇED raporları özel şirketlere değil de devlete bağlı kurum ve kişilerce hazırlanmalı.
Yeşil Gazete