Sorting by

×
GüncelKırsal

BirGün’ün arşivinden dört içerik: Her yönüyle Köy Enstitüleri

81. yaş gününde BirGün’ün arşivinde yer alan ve Köy Enstitülerinin her yönüyle anlatan dört içeriği okurlarımıza sunuyoruz.

Türkiye eğitim tarihinde önemli bir deneyim oluşturan Köy Enstitülerinin bugün kuruluşunun 81. yıl dönümü.

17 Nisan 1940 tarihinde kurulan Köy Enstitüleri, bugüne kadar aşılamamış bir özgün eğitim modeli olarak eğitim tarihinde yer aldı.

81. yaş gününde BirGün’ün arşivinde yer alan ve Köy Enstitülerinin her yönüyle anlatan dört içeriği okurlarımıza sunuyoruz.

KÖY ENSTİTÜLERİ MODELİ GÜNÜMÜZE UYARLANMALI

Köy Enstitüleri Türkiye eğitim tarihinde önemli bir deneyim oluşturdu. 1940 yılında Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un öncülüğünde kurulan enstitüler birçok aydının yetişmesinde rol aldı. ‘Köy Enstitüleri Dosyası’ kitabıyla enstitüleri inceleyen ve günümüz eğitim sistemine nasıl uyarlanabileceğini anlatan Ahmet Özgür Türen ile kitabı ve enstitüleri konuşmuştuk.

Türen: “Günümüzde cemaatlere teslim edilen varoşlardan bahsediyorsak ve bir ilkokul mezunu meczubu Mehdi zannedenlerin darbe yaptığı bir ülke olmuşsak Köy Enstitülerine ihtiyaç vardır ve derhal hayata geçirilmelidir. Ama nasıl ve ne şekilde? Bunu o günkü gibi yaparsanız bu sadece romantizm olur. 40’lı yıllardaki yöntem ve zihniyeti alıp günümüz dünya gerçekleri ile harmanladıktan sonra ortaya yeni model Köy Enstitülerini koymalısınız.”

PROF. DR. ALİ ARAYICI’NIN YAZISI: KÖY ENTİTÜLERİ DÜNYADA TEKTİR

“Kırsal kesim için, sadece öğretmen yetiştirmedi. Aynı zamanda, üreten, araştıran, kurulu ve sömürü düzenini sürdürmek isteyen sermayeye, büyük toprak ağası ve tefeci-bezirganlara karşı savaşım veren; halkı bilinçlendiren bir “eylem insanı” yetiştirdi.

Enstitü mezunu öğretmenlerin görevi, bulundukları köylerde öğrencileri yetiştirmekle sınırlı değildi. Yürekleri insan ve vatan sevgisiyle çarpan bu inançlı öğretmenler, umutsuzluğa ve yoksulluğa karşı tek başına savaş verdikleri gibi; genç kuşakların da daha iyi bir dünyanın kurulmasına yardım etmeleri için, onlara inanç ve cesaret vermeye çalıştı.

Çok yönlü yetişmiş, halkın her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenen ve çözüm yolları üreten aydın, yurtsever devrimci ve sosyalist bir “önder” yetiştirdi. Dünyada hiçbir ülkede öğretmen yetiştiren kurumlar, Türkiye’de enstitülerde olduğu gibi, çok yönlü bir “önder” yetiştirmedi.

Enstitülerdeki eğitim anlayışını, sosyalist ülkelerde uygulanan eğitim anlayışından ayıran tek özellik, sadece öğrencilerine ders veren öğretmen değil; kırsal kesimin ve toplumsal yapının her türlü gereksinmelerine yanıt verecek çok yönlü bir “önder” yetiştirmesidir. Böyle bir öğretmen yetiştirme sistemi, dünyanın hiç bir ülkesinde ne önce ne de şimdi yaşama geçirilmedi.”

DENEYİMİN KLONLANMASI MÜMKÜN MÜ?

Enstitülerin günümüzde yeniden gündeme gelişinin altında yatan temel nedenler nelerdir? Enstitülerin devrimci mirası açısından bu gündeme gelişin olumsuzlukları söz konusu mudur? Enstitülerin yeniden kurulmasına yönelik önerilerin gerçekleşmesi mümkün müdür? Köy enstitülerinin günümüze adeta klonlanmaya çalışılmasına ilişkin söylemler, deneyimin evcilleştirilmesi ve içeriksizleştirilmesi anlamına gelir mi? Doç. Dr. Ahmet Yıldız, yazısında anlattı:

“Köy enstitülerini eleştirenler, Cumhuriyet modernleşmesini de bu dönemde tüm kötülüklerin kaynağı olarak işaretlemişlerdir. Cumhuriyet modernleşmesini itibarsızlaştırarak siyasal İslam’a ideolojik destek sunmuşlardır. Dönemin bu ideolojik atmosferi değişince, anılan tezlerin geçersizliği de anlaşılmış ve enstitü fikri yeniden parlamaya başlamıştır.”

KÖY ENSTİTÜSÜ: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

1954’te kapatılmalarından önce üç yıl eğitim alan Yakup Kepenek, Köy Enstitülerinin geçmişten günümeze önemine değindi.

“Sayıları kısa zamanda 21’e ulaşan; büyük kent merkezlerinin dışında kurulan; ülke düzeyinde çok dengeli bir biçimde dağılmış olan ve öğrenci seçme yönüyle tüm illeri kapsayan enstitüler, ilkokulu bitiren köy çocuklarının, parasız-yatılı; karma eğitim ortamında beş yıl süreyle eğitim ve üretimde yetiştirilmesi yaklaşımına dayanıyordu. Ülkenin en başarılı eğitbilimci ve öğretmenlerinin, son zamanların bilinen kavramıyla yalnız 7/24 görev yaptığı değil, öğrencileriyle yaşamın her anını paylaştığı bu okullarda tüm çalışmalar, imece yöntemiyle, eşitlik ve özgürlük içinde, dayanışma ve yardımlaşma ile yürütülürdü. Eleştiri özgürlüğü ve yönetime katılma uygulamanın vazgeçilmezleriydi. Enstitü ortamı, insan yaşamını; barışı ve doğanın korunmasını öne çıkarıyordu. O yıllarda yayınlanmasına başlanan, Doğu ve Batı kültürlerinin ortak özellikleri insan aklının özgürleşmesi olan çeviri kitapların doldurduğu kütüphaneleri; fizik-kimya laboratuvarları ve işlikleri elektrik üretimi ile tamamlanıyordu.”