Ben diyorum işte!
Sizinle bugün kabaca bir hesap yapalım.
Tarımsal üretimdeki ana girdilerin maliyetini yaklaşık olarak hesaplayalım.
Bunun için sektörlerin verilerini, üretim verilerini, akademik verileri, basın verilerini ve kamusal verileri kullanalım.
Mazot 25 milyar TL,
Gübre 25 milyar TL,
İlaç + Aşı + Tedavi Hizmetleri 20 milyar TL,
Elektrik 15 milyar TL,
Sulama 15 milyar TL,
Tohum+Tohumlama 25 milyar TL,
Karma Yem 50 milyar TL,
Kaba Yem 25 milyar TL,
Tarla ve tarımsal yapılar kirası 50 milyar TL,
İşçilik 175 milyar TL,
Toplam 425 milyar TL.
Makine Ekipman Gideri + Amortisman Gideri + Pazarlama Gideri + Faiz Gideri + Beklenmeyen ve Genel Giderler vd. en az % 20-25 ilave giderdir.
Yani, toplam tarımsal girdiler gideri, kabaca ve yaklaşık olarak, 525 milyar TL civarındadır.
2020 yılında çiftçilerin eline geçen değer üzerinden, brüt tarımsal hâsıla geliri, TÜİK’e göre 549 milyar TL’dir.
Pazarlanan ürün değeri ise yaklaşık 366 milyar TL’dir.
2019 yılı tarımsal brüt hâsılası ise 454 milyar TL civarındadır.
Şimdi sorulması gereken soruyu soralım: Çiftçi bu, “sıfıra sıfır, elde var yine sıfır” matematik işlem tekerlemesinden hareketle üretime nasıl devam ediyor?
Ya da 2019 yılından 2020 yılına bu girdileri karşılamak için bir özkaynak ayırabildi mi?
Başka bir deyişle bu açığı/zararı nasıl karşılıyor?
Ve yıllık geçimini nasıl sağlıyor?
Haydi, refah payını geçtik.
Hemen en yakınınızdaki çiftçilere sorun bu durumu?
İlk alacağınız cevaplar:
Ne tarla kirası, işletme binası kirası, nereden çıktı bunlar?
Ne faizi, kardeşim?
Kaba yeme o kadar para vermiyoruz canım, kendimiz üretiyoruz!
İşçilik mi? Neredeyse, %60-70’ini biz yapıyoruz.
Yani, ücretsiz aile işçiliği. Ya da gizli işsizlik, ya da kayıt dışı işçilik.
Başka?
Borç alıyoruz, sonra hasatta veriyoruz, seneye bir daha alıyoruz.
Yani diyor ki aslında biz girdileri satan, üretenlerin görünmeyen pazarlama elemanlarıyız.
Onlara çalışıyoruz.
İşte o yüzden, toplam borcumuz 205 milyarı, kısa vadeli borcumuz ise 100 milyarı geçmiş durumda.
Bir dakika!
Görünen 100 milyar’a yakın brüt girdiler açığı buradan mı karşılanıyor acaba?
Şaşırdınız değil mi?
Durun daha bitmedi?
Peki, sorun bakalım hepsi bu kadar mı?
Epey bir hesap eksildi ya hani!
Emekli maaşım var, oğlum çalışıyor, kızım gübre aldı bu sene, gelinim tohum gönderdi onları takviye ettik, çok şükür.
Refah dediğiniz nedir ki köy yerinde?
Köy yerinde tatil mi olur canım?
Ya da kütüphane, sinema, tiyatro, eğitim, kültürel etkinlikler?
Düğün var, nişan var ya işte!
Yeter yeter bize köy yerinde.
İşte bizim çiftçimizin hali bu.
Kanaatkârlık, yetinme, sabır, gurur ve toprağa bağlılık.
Durum böyle olunca da onlara ne tarım ekonomisini, ne finansal okuryazarlığı, ne işletme ekonomisini, ne girişimcilik ve iş insanı düşüncesini, ne tatil hakkını, ne okuma, öğrenme-öğretme hakkını verme gereği duymadık.
Amiyane tabirle, “gözleri açılsın” istemedik.
Sabahtan akşama, TV karşısında, kahramanlık öyküleri anlattık.
Ya da hibe verdik, destek verdik, mesajlarını, çaktık kafalarına.
Biri de çıkıp demedi oralarda!
İyi de kardeşim, madem bu kadar iyi sen niye gidip çiftçilik yapmıyorsun?
Ben diyorum işte!
Ergin KAHVECİ
Ziraat Mühendisi-Sosyolog
Tarım Politikaları Uzmanı