Önlenemeyen bir felaket: Anız yangınları
Türkiye denetleyemediği anız yakılmasını pek de anlam ifade etmeyen cezalarla önlemeye çalışıyor. Anız yakan tarla sahibini tarımsal desteklerden beş yıl mahrum etmek gibi alternatif ve uygulanabilir cezai yöntemler geliştirilebilir.
Kurban Bayramı sonrası maalesef bir felaket yaşadık. Diyarbakır’ın Çınar ilçesinin Köksalan, Bağacık, Yazçiçeği ve Ağaçsever mahalleleri ile Mardin’in Mazıdağı ilçesinin Yetkinler ve Yücebağ Mahalleleri ile Kelek Mezrası arasındaki köylerde çıkan arazi yangınları sonrası 15 vatandaşımız hayatını kaybederken 78 kişi yangından etkilendi ve iki vatandaşımız da hastanede tedavi görüyor. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
En son açıklanan bilgilere göre Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde 7,900 dekar tarım alanı yandı. Bunun 6,789 dekarı anız, 1,111 dekarı hasadı yapılmamış buğday alanı. Ayrıca bir traktör, 14 sulama tesisi, 924 küçükbaş hayvan telef olurken ağır yaralı 83 küçükbaş hayvan da Et ve Süt Kurumu’na kesim gönderildi. Hayatta kalan 190 hayvan da yerinde tedavi edildi. Mardin’in Mazıdağı ilçesinde ise 7,000 dekar tarım alanı yandı. Bunun 3,000 dekarı anız, 4.000 dekarı hasadı yapılmamış buğday alanından oluşuyor.
Anız konusunda hangi kanuni düzenlemeler yapıldı?
Ön bilirkişi raporuna göre yangın bölgeden geçen enerji nakil hatlarının taşıyıcı direklerinden kaynaklandı. Ancak sebep ne olura olsun yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın acısı geçmeyecek. Tabii yangın sebeplerinden biri olarak anızdan söz edilince, anızla ilgili geçmişten bugüne gerçekleştirilen kanuni düzenlemelere bakmak istedim. İlk olarak 1994 yılında Konya İli Mahalli Çevre Kurulunun aldığı kararla ilde anız yakılmasının yasak olduğu belirtiliyor. Anız yakanların 2872 sayılı Çevre Kanunu ve Türk Ceza Kanunun 526’ınci maddelerle cezalandırılarak işlem yapılacağı ifade ediliyor. Sonraki yıllarda Çanakkale, Manisa ve Karaman illerinde alınan karar bulunuyor. 1998 yılına geldiğimizde ise Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından “Anız Yakılmasının Önlenmesi Hakkında Tebliğ” yayınlanıyor. Tebliğde ilk defa anız tanımı yapılıyor. “Anız: Hububat hasadından sonra toprak üstünde kalan sap ve saman artıkları” olarak tanımlanıyor.
2006 yılına geldiğimizde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “Anız ve Yol Kenarları İle Meralarda Anız Yakılmaması Hakkında Genelge” yayınlanıyor. Genelge geçmişte olanlar üzerinden kapsamlı bir tanım yaparak anız yakmanın doğaya ve çevreye etkileri sayılarak anız yangınının önüne geçilmesi için yapılması gerekenler aktarılıyor.
Tebliğde özellikle anız yangının “Çiftçilerimiz tarafından bazı yararlar umularak özellikle toprak işlemeyi kolaylaştırma, böcek ve diğer zararlıları yok edip bitki hastalıklarını önleme, toprak verimini artırma gerekçeleri ile hasat sonunda tarlada kalan ürün artıklarının, yani anızların yakıldığı bilinmektedir. Oysa toprağın en önemli kısmını bitki artıklarının çürümesiyle meydana gelen organik maddeler teşkil etmektedir” deniyor.
Çiftçi anız yakmayı toprak işlemeyi kolaylaştıracak, böcek ve diğer zararlıları yok edecek, bitki hastalıklarını önleyecek ve toprağın verimini artıracak bir iş olarak görüyor.
Anız yakılması ne gibi zararlara neden oluyor?
Halbuki organik madde yönünden fakir olan ülke topraklarımızı anız yakarak daha fakir hale getiriyoruz. Anız yakmanın ne tür zararlar oluşturduğu da aynı tebliğde anlatılmış:
Hava kirliliğini artırmakta,
Atmosferdeki karbondioksit oranını yükseltmekte,
Yol kenarında yakılan anızlar da karayollarında görüş mesafesini kısaltarak ölümle biten trafik kazalarına sebep olmakta,
Ormanlara yakın tarım alanlarında yakılan anız orman yangınlarına sebep olmakta,
Komşu tarlalardaki henüz hasat edilmemiş ürünlere zarar vermekte
Ekosistemde yer alan hayvanların beslenme kaynaklarını yok etmekte,
Ekosistemde yer alan hayvanların ölümüne yol açmakta
Su ve rüzgâr erozyonuna sebep olmakta,
Saman atıklarının hayvanlar tarafından tüketilmediği için çayır ve meralara otlatma baskısını artırmakta.
Daha sayılabilecek onlarca zararı var iken anız yakmak aslında akıl işi değil. Peki, çiftçi niye yakıyor? Çünkü hasattan sonra kalan sap ve saman atıklarını toprağa karıştırarak yok etmek yerine daha ucuz maliyetli yakma seçeneği seçiliyor. İster çiftçinin yaktığı ister dış kaynaklı bir anız yakma işlemi bugün bu tür afetlerin yaşanmasına neden oluyor. Şimdi önemli olan bilirkişi ön raporuna göre elektrik tellerinden kaynaklı başlayan, anız yangını ile oluşan bu zararın elektrik şirketi tarafından karşılanıp karşılanmayacağı, karşılanacaksa bunun ne zaman ve nasıl olacağıdır.
Bu anız yakma işleminin önüne geçmek için anız yakanlara dekar başına verilen bir cezai işlem uygulanıyor. 2006 yılında dekara 20 lirayla başlayan cezalar 2024 yılında 386 lira 79 kuruşa çıktı. Ancak bu ceza anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi durumunda beş kat artırılıyor.
Bir çiftçi 100 dekar buğday hasadından sonra kalan yeri yaktığında 38 bin 679 lira ceza ödüyor. Eğer 5 kat ceza verilirse rakam 193 bin 395 liraya çıkıyor. Kurumlar bu cezayı uygulayabiliyor mu? Ona bakmak gerek. Bunu yapabilmek için çiftçiyi tarlayı yakarken yakalamak ya da ihbar üzerine yakarken yakalamak gerekiyor. Bunu yapmak kolay değil. O yüzden sadece para cezası yeterli olmuyor. Çiftçi tarafında iş böyle iken elektrik şirketinden kaynaklı olduğuna kesin bir karar verildiğinde elektrik şirketine tazminatlar dışında cezai müeyyide uygulanacak mı?
Aynı çiftçi anız yakmak yerine toprağa karıştırsa bugünün rakamlarıyla maliyetleri 17 bin lirayı geçmeyecekti. İşte bu masrafa girmemek için anızını yakıyor. O zaman ceza yöntemini değiştirmek gerekiyor. Örneğin anız yakan tarla sahibini tarımsal desteklerden beş yıl mahrum etmek gibi alternatif ve uygulanabilir cezai yöntemler geliştirilebilir. Unutmadan belirteyim buğday taban fiyatını açıklayanlar hesaba anızın toprağa karıştırarak çürütülmesinin maliyetlerini de katarlarsa iyi olur.
Asıl çözüm çiftçilerin bilinçlendirilmesi
Hatırlarsınız 2021 yılının yazında büyük bir orman yangın felaketi ile karşı karşıya kalmıştık. O dönem yangın sonrası orman köylülerine söndürme tankları dağıtılmıştı. Artık küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerini her geçen gün yaşadığımız dünyada çiftçilerimize de yangın söndürme tankları verilmelidir. Suyun olduğu noktalarda dolum noktaları oluşturulmalıdır. Bugün Diyarbakır ve Mardin’deki bu acı felaketin yarın başka bir bölgede yaşanmayacağının garantisini veremediğimize göre şimdiden alınabilecek tedbirleri geliştirmeliyiz.
Ama ne gibi cezalar uygulanırsa uygulansın asıl çözüm çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi. Bunun için eğitim ve yayım çalışmalarının yapılması gerekiyor. Hatta köy okullarında çocuklara küçük yaşta bu konuda bilinçlendirme çalışması yapılmalıdır.
Son olarak doğamızı, çevremizi ve milli servetimizi yok etmeyelim. Gelin bu konuda milli bilinçlendirme çalışması başlatalım.
Anız Yakarak Geleceğimizi Karartmayalım.
Kaynak: 10HABER