Türkiye’nin eğitim sistemi ve tarımda çalışacak işçi bulunamaması!
Ekrem Eraslan
Sosyal medya gündemini konuşmayı, saman alevi gibi parlayıp sönen parlak ışığının peşine düşmeyi çok seviyoruz. Sosyal medya gündemi süslü, anlık, yüzeysel, ezbere dayalı ve kolay olunca modern insan büyüsüne kapılıyor. Temel meselelerimiz hakkıyla gündem olmadığı gibi üzerinde düşünülüp konuşulmuyor bile.
Sosyal medya gündemi” işsizliği” konuşuyoruz ama diğer taraftan yeterli işgücü olmamasının getirdiği üretimde yaşanan sıkıntıları konuşmuyoruz.
Çünkü eyyamcılık yapmak, suçu başkalarına yükleyivermek bir başka sosyal alışkanlığımız/hastalığımız. Böyle olunca da memleketten sadece gürültü, mızmızlanma sesleri çıkıyor/çıkacak. Çünkü halk olarak bundan hoşlanıyoruz, bunu istiyoruz ve üretiyoruz.
Alanımız tarım ama bugün eğitim konusuna girmek elzem oldu.
Tarımda konuştuğumuz bütün sorunların temelinde yanlış eğitim anlayışının ve politikalarının olduğunu baştan ifade edeyim.
Tıpkı memleketin bütün diğer temel meseleleri gibi.
Eğitim anlayışını politikasını herkese bir kağıt (diploma) dağıtmak üzerine kurmuş bir sistemden bir cacık olmaz, olmuyor, olmayacak.
Bu anlayışın iki temel hatası var…
1. Öğretmenlik mesleğinin bitirilmiş olması, artık öğretmen yetiştirilmemesi (bu konuya girmeyeceğim)
2. Husus ; 5-10 bin nüfusluk köylere, kasabalara kadar “bacasız üniversite” saçmalığı ile açılan üniversite ve yüksekokullar.
Ülkenin sosyo-ekonomik hayatını karartan bu saçmalığa değinmek istiyorum. Eleştirilerim bu sistemi kuran, öven, devam ettirenlere yönelik. Yoksa bu ucube düzenin mağduru olmuşlara özellikle genç işsizlere ve ailelerine değil.
Ülkede üniversite sayısı 300’e dayanmış, nüfusun % bilmem kaçı üniversite mezunu olmuş.
İyi çok güzel…
Eeee… bilmem kaç milyon işsizimiz varmış aslında gizli işsizlik nedeniyle bu sayı çok fazla imiş ve üniversiteli işsiz sayımız rekorlar kırıyormuş.
TR’nin AB serüveninin başladığı yıllardan beri taşralı sağcı siyasetçilerin öğrencinin cebindeki üç kuruşla köy kasaba kalkındırma aymazlığının doğurduğu ucuz kolay “bacasız fabrika” hevesi 12 Eylül sonrasında ülkeyi üniversite cenneti haline getirdi.
Ne var ki dünyada ilk 500 arasında bir tanesini bile göremiyoruz. Üniversitenin, uluslararası alanda cesameti ile kıyaslanacak ne bir başarısı, ne de ülkenin herhangi bir alanda inkişafını sağlayacak katkısı yok.
Açılan üniversiteler, bölümler, akademik kadrolar, ülke ihtiyaçları hiç göz önüne alınmadan yapılanlarla ülkede yeni bir tür ortaya çıktı.
Falan köy kasabada üniversiteden, okula gitmeden, gitse de eğitim almadan, doğru dürüst nitelikli hoca görmeden mezun olup meşhur belgeyi almış, okul bitince babasının evinin baş köşesine kurulmuş sabaha kadar internet oyun dünyasında sörf yapıp caka satan, babasının bulacağı siyasi bir torpille iş bulmayı uman ya da KPSS ile ileride elindeki diploma ile ağa, paşa olmayı planlayan, üretmeyen, düşünmeyen, mücadele etmeyen, çalışmayan, elinden bir iş gelmeyen, evinde yaşayan gerçek hayatı görmeyen/tanımayan bir nesil…
Ve bunlar bir kısmı 40 yaşına merdiven dayamış milyonlardan oluşuyor. Bu çocukları ve ailelerini suçlamıyorum bugünkiler dahil bu tablodan son 40 yılın siyasetci ve bürokratları birinci dereceden sorumludur.
Bir tarafta aldığı diploma ile ağa paşa olmayı hak ettiğini zanneden ve bunu evinde bekleyen çürümeye terk edilmiş milyonlarca genç, diğer tarafta çalışan olmadığı için inim inim inleyen tarım, sanayi, inşaat ve hizmet sektörleri.
Adamlar 3-5 senedir Suriyeli ve Afganlılarla idare ediyorlardı şimdi artık onun da karaborsası var.
Tek kelimeyle perişanlar, bu arada evde oturan işsiz çocuklar ve aileleri başlarını kaldırıp “Suriyelileri, Afganları çalıştırıyorlar biz iş bulamıyoruz” feryadı ediyorlar.
Cevap basit “oğlum sen bir ağa paşa namzeti olarak bu işleri bilmediğin, alışmadığın, beğenmediğin, çalışmadığın için adam mecburen Suriyeliyi, Afganlıyı çalıştırıyor. Senin haberin var mı? Evde yatarak yediğin meyve sebze onlar olmasa tarlada kalacak (senin çiftçilik yapan nüfusun % 5’in altına düşmüş ve yaş ortalaması 60’ın üzerine çıkmış) keyifle mangal başında gömdüğün hayvanlara bakacak adam yok, hayvancılıkla uğraşanlar her yerde Afgan çoban arıyor.”
Çözüm ne (olmayacak iş ama) bana kalsa üniversite sayısını 50’ye düşürür kontenjanları ülke ihtiyaçlarına göre oluştururum.
Asla şişirmem, arkadaş tarım işçisinin olmadığı bir ülkede evde KPSS bekleyen yüzbinlerce ziraat mühendisi, Veteriner Hekim hangi aklın ürünüdür.
Bu 50 dışında kalan bütün hepsinin, her ayrı binasını mesleki eğitim okuluna çeviririm. Öyle liseden sonra falan değil, liseden sonra meslek öğrenilmez geçelim bu ayakları. Her mesleki alanda, her alt branşta eğitim veririm.
Şoföründen, tarım işçisinden, hayvan bakıcısına, çilingirinden, berberine, boyacısından elektrikçisine, muslukçusundan, temizlik işçisine binlerce alanda…
Hem bu okullardan mezun olan meslek erbabına hem bunları istihdam edenlere devlet olarak destek veririm. TR’nin kalkınması ancak böyle mümkün olur/olacak. Taşıma suyla (sığınmacılarla, mültecilerle) değirmen dönmez/dönmeyecek.
Arif olana lafın hepsi söylenmez, lafı uzatmaya gerek yok.
TarımdanHaber