Sorting by

×
Güncel

İklim krizinde ‘normale dönüş’ü unutun

İklim krizinde gerçekleri kabullenmenin yanı sıra, normale dönmekten vazgeçmenin ve geri dönecek bir normalin var olmadığı gerçeğiyle yüzleşmenin vakti geldi.

Akademik makalelerin kamu bilincine sızması çoğunlukla zaman alır. Sızmayan makalelerden biri, Anglia Ruskin Üniversitesi’nce yayımlanan ve ‘küresel ayrışma olayı’ karşısında ‘varlığını sürdüren karmaşa kavşaklarını’ inceleyen bir çalışmaydı. “Bu ne?” diye soracaksınız. İklim çöküşü dünyanın geri kalanını yok ettiğinde, bunlar, büyük ihtimalle hâlâ elektrik ve tuvalet kâğıdına ulaşabileceğiniz yerlerdir. Yeni Zelanda ve Finlandiya bu listenin başında yer alıyor. Belki de bir tesadüf eseri, son dönemde Google’ın kurucusu Larry Page’in Yeni Zelanda’da ikamet ettiği ortaya çıktı.

GEZEGEN VE İNSANLIK İÇİN ‘SON ŞANS’

Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan ‘Last chance saloon’ [Son Şans Salonu] diyebileceğimiz Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu, hükümetlere, bütün bu olup bitenler karşısında ‘bir şeyler yapma’ hususunda baskı uygulayacaktır. Netice itibariyle, hepimiz güzel bir ‘kalıcı merkeze’ taşınamayız. Fakat bildiğimiz üzere bir şeyler yapmak da güç. Hâl böyleyken, hükümetlerin ‘normale dönüş’ adı verilen ve zaman içinde işlevselliğini kanıtlamış bir oyalama söylemi kullanımını iki katına çıkarmasını bekleyebiliriz.

Bunun yerine, yani bizlere yaşam tarzımızı gerçekten dönüştürmemiz ve toplumu organize etmemiz gerektiğini söylemek yerine, belki de fosil yakıtlarımız ve yeşil enerji ve geri dönüştürülebilir maddelerle değiştirilen tek kullanımlık ürünlerimiz hariç, yaşamaya olduğu haliyle devam edebileceğimiz söylenecek. Belki biraz daha az hava yolculuğu ama yine de yeşil bir çerçeveyle ‘normale dönüş’…

Bu düşünce biçimi, belki de iklim krizinin kendisi kadar tehlikeli. Enflasyonu yoksullar açısından bir tehdit olarak değerlendirmek bir tepki söylemiyken, ‘normale dönmek’ bir dikkat dağıtma söylemidir. [Normale dönme söylemi], Önyargılarımızı körüklemek yerine, doğrudan psikolojimizin bin yıl boyunca süren gelişim biçimine dayanır ve inanmak üzere kodlandığımız iki şey üzerine oynar.